Yozgat-Sarıkaya gittiğimde ziyaret etmeyi, tanışmayı planladığım insanlardan biri de Yakup Ergen’di. Köyümün altında, Yozgat yolunun sağında yeni yapılan Oto Galericiler Sitesi’nde olan Gaziler Oto sahibi Yakup Ergen’in ziyaret etmek için köyden yola çıktım. Galericiler Sitesi’ne girince arabayı birinci vitese alıp, levhaları okuyarak ilerledim.
Ve Gaziler Oto Galeri! Yan tarafındaki gölgelik yere arabayı park ettim. İçeride oturan Yakup Ergen, ben arabadan iner inmez koltuğundan kalktı ve konuğunu karşılamak için kapıya doğru yürüdü.
Facebook’tan arkadaştık. Ben onu, o beni görünce hemen tanıdık. “Yakup Ergen Nasılsın?” la söze girdim. O da; “Ahmet hocam hoş geldiniz” diyerek içeri davet etti. Uzun sürecek, sıkıcı geçecek kendini tanıtma faslını geçip, hemen söyleşiye başladık (zamandan tasarruf).
“Siz benden yaşça küçüksünüz, size Yakup diyebilir miyim?” deyip, izni kopardıktan sonra artık beni kim tutar…
“Sevgili Yakup, seni Facebook ve Youtube’dan takip ediyorum. Paylaşımlarınıza elim değdikçe yorumlar yazdım, siz de yanıtlar verdiniz. Yaşama sevincinizi, yaşam mücadelenizi takdirle izliyorum” dedim. Yüzüne o babacan gülümsemesini ekleyip kafasını minnetle yana doğru bükerek;
“Teşekkür ederim. Bilmukabele. Ben de sizin yazılarınızın sadık okuyucusuyum. Ne kadar güzel ediyorsunuz; bir köşeye çekilip boş durmaktansa kitaplar, köşe yazıları, öyküler yazıyorsunuz. Ben de sizi takdirle izliyorum. Sağ olun hocam.”
Böylesine bir girişten sonra söyleşinin sevgi ve saygı içerisinde geçmemesi mümkün mü?..
“Gazi Yakup, Kemallı Köyü’nde doğdunuz. Gerisini siz anlatın lütfen” dedim. Televizyon programları yaptığını, gazi ve şehit aileleri dernek başkanı olarak onlarla çok yakından ilgilendiğini bildiğim için lafın gerisini getirecekti;
“Ahmet hocam, Kemallı’da doğdum. Sekiz kardeşin sondan ikincisiydim. Babam çok yoksuldu. Baktım bizi okutamayacak ben de çareyi küçük yaşta çalışmakta buldum. Okul kaydında eşofman, okul forması vs. istediler. Benim bunları karşılayacak param yoktu. Okul yöneticileri “sana yol göstereyim ya da ben alayım” demediler. Ben de küçüktüm bir şey bilmiyordum. Baktım olmayacak, okulu bırakıp çalışmak için Konya’ya gittim.
Konya’da bir su tesisatçısının yanına girdim. İşi hemen kaptım( zaten zor bir iş değildir). Para kazanmaya başlayınca tarlaları eken, biçmeye para bulmakta zorlanan babama para göndermeye başladım. Çok mutlu oldu. Su tesisatçısında çalışırken karate kursuna devam ettim. Siyah kuşak seviyesine kadar çıktım.
Her şey yolunda giderken askere gittim. Hakkari’de sınır ötesi bir operasyondan dönerken karla kaplı dağda mayına bastım. Olduğum yere yığıldım. Hiç unutmam akşam saat altıydı. Orada bir başıma sabahın dördüne kadar kaldım. Gelip, beni alamadılar. Bilincim yerindeydi. Baktım, bacağımın biri tamamen kopmuş, diğer bacağımın kemikleri görünüyordu. Nasıl ölmedim hala şaşarım. Sabah beni almaya geldiklerinde hâlâ bilincim yerineydi. Komutanın: “Konuşturun. Sakın uyutmayın. Uyursa ölür!” dediğini hiç unutamam (bu cümleyi yazdıktan duygulandım. Yazıya bir süre ara vermek zorunda kaldım).
Arkasından uzun süren ameliyatlar, tedavi süreci derken iki bacağımı da kaybettim. Devletimiz var olsun; iki bacağıma protez takıldı. Protezlerle yaşamımı sürdürebiliyorum. Moral değerlerim çok yüksektir. Devletimizin yardımları, sizin gibi değerbilir dostların ilgi ve iltifatlarıyla yaşamımı sürdürüyorum. Size ne ikram edeyim? Çay, kahve ne istersiniz?” diye sordu. Çayla kahveyle (özellikle öğleden sonra) pek aram yoktur ama gazi kırılır mı? Kolay hazırlanacağını bildiğimden kahve istedim. Hazırlayıp getirdi. Bir gaziyle karşılıklı kahve içme onurunu yaşadım.
“Devam edin lütfen” dedim, devam etti:
“Karşıyaka Mahallesi’nde bir evim var. Çocuklarım kendilerini kurtardılar. Biri hastanede çalışıyor. Ya, işte böyle hocam, siyah kuşak sahibi bir sporcuyken bu hale geldim. Zor oluyor, zora gidiyor tabii” Araya girdim; “seni yakından, takdirle izliyorum. Boş durmuyor, bir köşeye çekilip psikolojik problemlerle boğuşmuyorsun. Dernek başkanlığı, ticaret, gazi ve şehit ailelerinin yanında yer alarak onlara destek oluyorsun. Diğer gazilere kendinden bahsediyor, dimdik yaşam mücadelesine devam ettiğini göstererek onlara da örnek olup, güç veriyorsun. Çok teşekkür ederim size bir vatandaş olarak.” dedim. Sözlerimden memnun bir yüz ifadesiyle: “Hocam bize acınmasından hiç hoşlanmıyoruz.” diyerek bizden beklentilerini dile getirince; “Sevgili Yakup, acımak yerine sizlerle, vatanseverliğinizle gurur duyuyoruz. Bilesiniz. Bu ülke için canlarını verenlerle gazi olanlar bizim her zaman baş tacımızdır. Duysak duysak sizinle onur duyarız.” dedim. Güler yüzüyle devam etti:
“Boş durmayı sevmem. Maaşım var, geçimim iyi deyip, bir köşede oturacak biri değilim. Oto kiralama işine girdim önce. Baktım olmuyor arabaları satıp bu oto galeriyi açtım. Ayrıca şehir içinde bir de emlak danışmanlığı bürom da var. Çalışmaya devam ediyorum.”
Tekrar takdirlerimi ve sevgilerimi ileterek ayrıldım. Beni kapıya kadar uğurlama zahmetine katlandığı için de ayrıca teşekkür ediyorum. Selam ve sevgilerle çalışkan Gazi Yakup’um…
Ahmet.kocak16@hotmail.com
