Anasayfa / Güncel / HOŞ BİR SEDA-1
Yazı Dizisi

HOŞ BİR SEDA-1
Yazı Dizisi

Bursa’nın yetiştirdiği iki bilge insanla buluştum. Zeki Baştürk; eğitimci, yazar, yönetici, Gelişim Demokrasi Partisi il başkanı. Can Ertan; Hisar’da Zeki Müren’in ailesine komşu, üniversiteyi derece ile bitirmiş, gazeteci, televizyon programcısı, köşe yazarı, ünlü bir kişi. Tabi böyle insanlarla buluşunca önceden sohbet konuları hazırlamak lazım zihinde. Hazırladım da…
Sanıyorum Baks Bany adında bir çizgi filimdeydi; filmindeki tavşan karakteri her şeyi havuç şeklinde görüyordu. Ben de yazmaya başladıktan sonra; insanları, hayvanları, dağları, taşları yazacak konu olarak görmeye başladım. Tanıdıkların anlattıklarını, telefonda söylediklerini yazıp gazeteye gönderdiğimden, öyküleştirip kitaplarımda yazdığımdan; artık benimle konuşurken malzeme vermemeye dikkat eder olduklarını seziyorum. Hatta bazıları bu durumdan şikayetçi olup, “bunu yazma ha!” diye tembihte bile bulunuyorlar. Bu buluşmadan da yazacak malzemeler bulmayı umuyorum elbette.
Yine saat ikiden önce pastanedeki yerini almıştı gazeteci Can. Can’ın yanına giderken iki dükkan önceki kafenin önünden geçerken Zeki Baştürk’ü bir kaç arkadaşı ile sohbet ederken gördüm. Ne sosyal bir insan! Bursa’nın her yerinde, her aktivitesinde vardır. Enerjisine hayranım. O gezer, ben yorulurum. Tam saat ikide o da aramıza katıldı. Selamlaşma (pardon yumrukları tokuşturma) töreninden sonra yerlerimize oturduk.
Söyleşi yaparız da siz okuyucularımızı bu söyleşiye ortak etmez miyiz? Dostlar, çekin birer sandalye siz de katılın söyleşimize. Bugün bonkörlüğüm üzerimde; çaylar, kekler benden. Yuvarlanacak millet bahçesi yok yakınlarımızda maalesef. İdare edin artık bu seferlik.
Söze ev sahibi konumunda olan Can girdi söze.
CAN ERTAN: Bu gün aşımın ikinci dozunu vurdurdum.
AHMET KOÇAK : Geçmiş olsun. Sağlık olsun.
ZEKİ BAŞTÜRK: Umarım sağlık bulursunuz bilge kişi.
CAN: Teşekkür ederim. Aşıda sıramı beklerken hemşire; “amca, gel sıra sende” dedi. Ben üzerime alınmadım tabi. Yanımdaki adama: “Size söyledi galiba” dedim. Sonra hemşire: “sana diyorum amca” diye beni işaret edince bana dediğini anladım. İlk kez bana amca diye hitabeden biri oldu. Üzüldüm tabi. Hala onun etkisindeyim.
AHMET:
“Değirmenden geldim beygirim yüklü
Şu kızı görenin del’olur aklı
On beş yaşında kırk beş belikli
Bir kız bana emmi dedi neyleyim…” Karacaoğlan’a bile amca demişler sıkma canını be Can. Bana; hacı, hacı emmi, dede gibi şeyler söylerler de ben, belki ‘hacca gittiğimi biliyorlardır’a yorar pek aldırış etmem. Siz de “amca”ya, hatta diğer hitaplara alışmaya çalışınız. Maalesef toplumumuz “beyefendi”, “hanımefendi” gibi hitaplarla hitap edecek kültür seviyesine ulaşamadı. İlerde düzelir diye umalım.
ZEKİ- Daha gençsin. O, bir densizlik etmiş. Üzülme Can.
AHMET: (Konuyu değiştirmek için) Bak bu masada 68 Kuşağından Zeki Bey, 78 Kuşağından Can’la ben varız. 78 Kuşağını nasıl buluyorsunuz? Bizim kuşağı beğeniyor musunuz Zeki Hocam?
ZEKİ: 68 Kuşağı bir kültürdü. Çok okur, araştırırdık. Örneğin bizim köyde(İnegöl/ Eymir Köyü) imece ile tütün kırardık şarkılar söyleyerek. Futbol oynardık. Tiyatro oyunları hazırlar köyümüzde ve çevre köylerde oynardık. 78 kuşağını da beğeniyorum. Gayet güzel projelere imza atıyorsunuz. Yazılarınızı beğenerek okuyorum. Üretiyorsunuz. Sizinle gurur duyuyorum.
AHMET: Teşekkür ederim Zeki Bey. Beni hep yazmaya özendirdiniz. Etrafınızdaki insanları takdir ve teşvik eder, hiç kıskanmazsınız. İyi bir eğitimcisiniz. Var olun! Can, siz Hisarda Zeki Müren ailesine komşuydunuz değil mi?
CAN: Doğrudur komşuyduk. Müzik öğretmeni olan dedemin Zeki Müren’e müziği sevdirmede etkisi olmuştur. Güzel bir mahallemiz, komşuluk ilişkilerimiz vardı. Anneciğim bana iki sepet verir; birini kendimize, diğerini komşulara dağıtmak için erik toplatırdı. Pek güzeldi o yıllar. Amerikalılarda böyle kültür yoktur. Yardımlaşma olmadığı gibi durup sizi uzun uzun dinlemezler bile. Örneğin bir Amerikalıyla karşılaştınız; hal hatır sormanın ardından bir olayı, bir derdinizi anlatmaya başladığınızda sizi dinlemezler. Bir doktor kartı uzatır; “bu iyi bir psikolog veya psikiyatristtir,” der savuşur giderler. Psikolog deyince Fransa’da ünlü bir psikiyatrist varmış. Oğlu da babasının mesleğini okumak için Amerika’ya gitmiş. Okulu bitirip döndüğünde ilk babasını yirmi yıldır iyileştiremediği bir hastasını almış. Ona bir ilaç yazmış adam düzelmiş. Sevinçle babasına koşmuş: “Baba bak senin yirmi yıldır düzeltemediğin hastayı bir haftada iyileştirdim,” deyince babası: “Oğlum seni Amerikalarda nasıl okuttuğumu sanıyordun?” demiş.
Mark Tavin’in güzel bir sözü var; “Kitap okumayan bir kimsenin, okuma bilmeyene karşı bir üstünlüğü yoktur.” Der. Bizler yazıyoruz okuyan az. Hatta; yazan insan sayısı okuyandan çok.
Ahmet.kocak16@hotmail.com

Hakkında Mustafa TEK

Ayrıca bakın

İKİ ÖĞRETMEN

Kemalettin Bey sitenin cümle kapısından çıktı. Soğuktan korumaya aldığı ellerini on yıllık solmuş kabanının ceplerine …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.