Bugün Pazar.Tam kapanma var. Balkondan bakıyorum karşıdaki parka doğru. O da ne? Parkı naylon şeritlerle çevirerek kapatmışlar. Markete ve ya spor yapmak için Cazibe Merkezi’ne gezmeye giden hiç kimse olmadı. Saat dokuza doğru, ellerinde beş litrelik su bidonlarıyla birkaç yaşlı çıktı meydana. Üç günde bir yoğurt yapmak için kamyonetle gelen sütçüyü bekliyorlar. İçlerinden bir kaçını yakından, bir kaçını da simaen tanıyorum. Yaşları altmış beşin üzerinde olan bu yurttaşlar, sütçüyü beklerken birbirlerine sokulur koyu bir sohbete girişirler, onların ne konuştuklarını duyamaz hep merak ederdim. Korona salgını çıktıktan sonra kurtlar gibi birbirlerinden uzak durmaya, aralarına beş metrelik mesafe koyarak sohbet etmeye başladılar. Bu sayede konuştuklarını elli metre uzaktan kolaylıkla duyar oldum. Beşer metre aralıkla halka oluşturdular. Gören de onları mendil saklamaca oynamaya hazırlanıyorlar sanırdı. Başladılar sohbet etmeye. Hal hatır sordular önce birbirlerine ihtiyarca. Ardından hiç akıllarından çıkmayan (oynasam gülsem de kırığım aklımdan çıkmıyor misali) salgına getirdiler lafı. Biri: “La senin yaşın yetmiş işin bitmiş. Sokakta ne işin var?” Muhatabı: “Hele bak bana laf sokana. Sanki kendi seksen yaşında değilmiş.” Başka biri: “İçimizde altmış beşten küçük olan var mı?” Diye sorunca hemen biri öne atıldı: “Ben bu sene almış üçüme girdim.” dedi böbürlenerek. İnsan yaşlanır da mukallitlikten vazgeçer mi? Altmış üçlük: “La la, Polis geliyor kaçın!” demesiyle gözler etrafı taradı hemen. Baktılar gelen giden yok, sohbetlerine aynı tonda, benzer laflarla devam ettilerYaşlılar sütlerini alıp gittiler.
Salondaki “0 Nacar” markalı, 37 yıldır karşımda hep çalışan duvar saatimin karşısına oturdum. Arada bir benimle konuşur yaşlanıp bilgeleşen saatim.
“Nerede kalmıştık? Haa, bilim ve teknolojide insanlığın geri olduğunu, hala emeklediğini söylemiştim geçen sana. O kadar ileri olduğunuzla övündüğünüz dünya insanları hala bir göktaşı dünyaya çarpacak olsa onu savuşturacak güce sahip değil. Haberlerden, internette dolaşan videolardan, senin anlattığın şeylerden anladığım kadarıyla; cumhuriyet kurulduğu yıllarda kolları bilim üretmek için sıvayan insanlar, aradan yıllar geçtikten sonra sıvadıkları kollarını geri indirip meydanı şimdi anlatacağım bilim insanlarına(?) bırakmışlar. Kollarını sıvayıp üreten insanlardan kalan tüm fabrikalar satılmış diyor televizyonlar. Hele de bu günlerde çok işinize yarayacak “Hıfzısıhha”yı bile kapatmışlar. Doğru mu? Şimdi ilacı, aşıyı nereden bulacaksınız bakalım? “Bilim insanları bulur.” Diyorum. Acı acı gülümseyerek devam ediyor:
“Şimdiki bilim insanlarınızdan biri: “Ben okumuş insanları sevmem. Bana cahil insanlar daha güzel görünüyor. Okumuş insanları görünce beni hafakanlar basıyor.”diyor. Bir başka bilim insanı: “Bu depremler küçük kız çocuklarıyla evlenmemize mani olunması yüzünden başımıza geliyor.” Diyor. Bir başkası; “Tufan’da Nuh hazretleri oğlunu cep telefonuyla aradı. Yaa! Biliyor musunuz?” Diyor. İşte bilim insanlarınızın hali. Bunlar mı bulacak?
Elinizde bulunan bilim insanları, kanaat önderleri bunlar. Ben bir ara: “Ya, böyle polemiğe neden olacak konulara girmesen.” diyecek oldum Sıfır Nacar’a. Beni dinlemeden sözlerine devam etti: “Şimdi Ahmedim (Ahmedim mi? Ne ara samimi olduk?), atanız size: “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir…” derken böyle günleri düşünerek demişti. Siz o sözün derinliği ile değil de yüzeyselliği ile yılları harcadınız. O’nun yolundan sapmasaydınız bu gün bu beladan insanlığı siz kurtaracaktınız. Bu kulvarda sizin olmamanız Dünya bilimi için bir kayıptır.”
O bütün bunları söylerken ben; “Haklı söze hacı emmin ne desin?” teslimiyeti içinde dinlemeye devam ediyordum.Benim saat haklı çıktığı zamanlara bayılır. Çok hoşuna gidiyor, verip veriştirmeye devam ediyordu. Bu kadar da sivri dilli, hatalarımızı suratımıza acımadan vuran saat karşısında yapabileceğim bir şey yoktu.
“ Ya yiğidim( yiğidim mi? Sen iyice laubali olmaya başladın), mesela seni ele alalım. Sabahtan akşama kadar yan gelip yatıyorsun. Bir şey üretmeden dünya nimetlerini beyhude tüketiyorsun. İnsanlığa bir faydan oldu mu? Ne buldun bu yaşına kadar? Böyle miskin miskin yan gelip yatanlar yüzünden insanlık bir adım ileri gidemiyor. “Okumuş, yazmış aydın bir kişiyim” diye çalım satarak geziyorsun.” Deyince canım sıkıldı. Dayanamadım sözünü kestim. “Konuyu kişiselleştirmesek! Hem ben bahçede soğan maydanoz yetiştiriyorum bi kerem” dedim. “Güldürme beni!” dedi. “Ha söylemeyi unuttum; ben iki tane kitap, yüzlerce makale yazdım.”
“Kitap yazmış, makale yazmışmış. Kim okuyorki yazdıklarını? Zaten kitap okuyan bir toplum olsaydınız bu gün aşıyı ve ilacı siz bulurdunuz.” Dedi. Acı sözlerine devam etmeye hazırlanırken duvardan indirdim. Arkasından pilini çıkardım. Sesi kesildi. Hem bir pillik canı var, hem de dil bir karış.
Dostlarım bu yazdıklarımın gerçekle bir ilgisi yoktur. Saat konuşmaz değil mi? Keçileri kaçırdığımı düşünmeyin lütfen. Ruh sağlığım gayet yerindedir. Burada yazılanlar tamamen saate aittir (“Samanlıktaki İğne” kitabımın bir kahramanı, “şiyin didiği gibi…”deyip kendi fikirlerini bir bir söyler. Ben de: “Saatin dediği gibi..”diyerek kendi yarattığım kahramana döndüm). Muhatap alıp saate kızmayın. Değmez. Zaten de pilini çıkardım sizi duyamaz. Yaşayacak bir vücut bulamamış virüs durumunda kendisi. Hepinize, Covit-19’suz sağlıklı günler diliyorum.
Ahmet.kocak16@hotmail.com
EtiketlerManşet
Ayrıca bakın
SPOR TESİS İŞLERİ YAPTIRILACAKTIRSARIKAYA BELEDİYESİ FEN İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ
SPOR TESİS İŞLERİ YAPTIRILACAKTIR SARIKAYA BELEDİYESİ FEN İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ 2024 YILI SAHA BAKIM VE ONARIM yapım …