Sekiz çocuklu, üç beş tarlası, birkaç sığırı, koyunu ile geçimini zor sağlayan bir babanın ikinci çocuğu idi Mustafa. İlkokulu beş sınıfın bir arada okuduğu köyünde tamamladı. Büyüyüp askere gittikten sonra komşu kızıyla evlendirildi. Üç çocuğu ile babasının kendisine bile yetmeyen gelirine göz dikince sorunlar çıkmaya başladı.
Komşu köyden, asker arkadaşı Muzaffer’in Ankara’da makam şoförü olduğunu duydu. Onun yardımı ile o da bir müdüre odacı oldu. Bir süre sonra evini de taşıdı Ankara’ya.
Sabah işe müdürün odasını temizlemekle başladı. Muzaffer’den kendi müdürü hakkında bilgi almıştı; iyi adamdı. Zaten makamı büyük olanlar büyük adamlardı. Sabah makamına gelen müdürünü kapıda karşıladı el pençe vaziyette odaya girdi.
“Bir emrin var mı müdürüm?”
“Sen yeni başlayan Mustafa Efendi olmalısın.”
“He, müdürüm.”
“Mustafa Efendi bana bir çay getirir misin?”
“Emrin olur” İçinden, bu müdür de yalvarır gibi çay istiyor. Getir dese ya, diye geçirdi. Çay ocağına gitti. Ocakçıdan, kendi müdürü ve diğer müdürler, hatta daha büyükleri hakkında bilgiler aldı. Daha da alacaktı…
Müdürü,” Mustafa Efendi” diye çağırırken, diğer odacılar, şoförler onu” Mıstafendi” diye çağırırlardı. Mıstafendi müdürüne hayrandı. Kendisi, yaz kış tek kaşe ceketi, yakaları dışa doğru eğik oduncu gömleği üzerine Muzaffer’in verdiği ilgisiz kravatı ile çalışırken; müdürünün mevsime göre renk değiştiren, kaliteli takım elbisesinin içine giydiği kar beyazı gömleğin yakasına taktığı uyumlu kravatına hayrandı. Her zaman ceketinin küçük cebine taktığı mendile bile hayrandı. Onun gibi giyinmek isterdi ama buna ne geliri ne de kültürü olanak veriyordu.
“Mustafa Efendi, evli misin?”
“He müdürüm evliyim. Ellerinden öper beş çocuğum var.”
“Nasıl, geçinebiliyor musun?”
“Allah’a şükür sayenizde geçinip gidiyoruz müdürüm. Ev kira olmasa idare edeceğim ama borçlarım var. Arsa aldım. Gece kondu yapıp, başımı içine sokacağım. O zaman çok iyi olacak müdürüm.”
“Anladım. Çocuk çokmuş. Allah bağışlasın. Daha gençsiniz başka çocuk yapmasanız daha iyi olmaz mı?”
“Allah veriyor müdürüm. Elimizden bir şey gelmez. Hem zaten Allah rızıklarını verir. İçlerinden biri nasipli çıkar da bizi kurtarır belki.”
“İstersen doğum kontrolü konusunda sana yardımcı olabilirim. Bir tanıdığım kadın doktora eşinle gidip bir konuşun olur mu?”
“Siz nasıl emrederseniz öyle yaparız müdürüm. Allah sizden razı olsun!”
“Anlaştık o zaman. Benim kasaba gider misin?”
“O nasıl laf müdürüm af edersin. Sen emret yeter.”
“İki kilo kuşbaşı, iki kilo kıyma, iki kilo pirzola ve iki tane de tavuk almanı istiyorum. Gelirken terzime uğrayıp, takım elbisemi getirirsin. Ha, terzi sana da bir takım elbise dikecek. Ona da ölçü vermeyi unutma.”
“Emrin baş üstüne müdürüm” dedi ve -her zaman yaptığı- geri geri gidip, başıyla selamlayarak odadan çıktı.
Müdürün takım elbisesini dolabına yerleştirdikten sonra aldığı etleri de dolabın altına koydu. Akşam mesai bitiminde elbiseyi ve etleri alan Mustafa, makam arabasına kadar müdürünün arkasından gitti. Elbiseyi şoförüne verdi. Etleri arabanın bagajına koyarken müdürü: “Mustafa Efendi, bunları evine götür çocuklar yesin.” Mustafa Efendi’nin gözleri yaşardı. Müdürüne minnetle bakarken “Allah ırazı ossung müdürüm. Allah seni tek evladına bağışlasın, başına daş dağmesin!” diyerek elinde paketleriyle otobüs durağına doğru gitti. Böyle yardımları müdürü sık sık yapardı. Sonraki günlerde Şoför Şevket onun taklidini yapardı hep; “Allah ırazı ossung müdürüm!”
Yıllar sonra gecekondusunu verdi iki daire aldı. Maddi durumu düzelmiş, eli bollaşmıştı. En kralından takım elbiseler aldı. Müdürünü götürüp arabada beklediği; tiyatro, konser, resim sergisi, opera gibi mekânlara gitmeye başladı. Hiç zevk alamıyordu. Olmuyordu. Bir şeyler eksikti. Parası vardı ama ne kültürü, ne görgüsü zevk almasına izin vermiyordu. Bir türlü müdürü gibi yaşayamıyordu.
Modernliğe, çağdaşlığa ayak uyduramaması; aydın insanlara karşı önce hayranlığa, ardından kıskançlığa, nihayetinde düşmanlığa dönüştü. Tüm yaşantısını bu düşmanlık üzerine inşa etti. Müdüründen hep insanlık gördü ama içindeki kıskançlık onu sevmesine engeldi. Müdürü hangi partiyi sevmiyorsa, müdürünü hangi parti hırpalıyorsa o partilere verdi hep oyunu. Adalet Partisi’ne oy vermekle başladı siyasi hayatı. Hangi partiye oy vereceğini düşünmesine gerek kalmamış, partisini bulmuştu. O partiler ne yaparsa yapsın oyunu onlara verecekti artık Mıstafendi…
Ahmet.kocak16@hotmail.com.
