İnternet çıktıktan sonra insanlarla yüz yüze görüşme gereksinimi duymaz, dışarı çıkıp iki insan yüzü göremez olduk. Sanal ve fani dünya gibi yalan âlemde yaşamaya başladık. Yüz yüze konuşup, insanların yüz ifadelerini göremeyince paylaşımlarımıza yapılan yorum, beğenilerden emin olamamaya başladık. Kalp, okey işareti, gülen yüz, sinirli yüz, kusma vb. İşaretlerle konuşmaya başladık.
Sosyal medyadaki ilişkilerimizi de düğün takısına benzetiyorum. Düğünlerdeki takı listesi gibi elimizde beğeni ve yorum listesi var. Altın bilezik takana altın bilezik, çeyrek takana çeyrek, para takana para iade ediyoruz gibi. Çok ender iki adım gelenler de olmuyor değil. “Öyle yağma yok arkadaş bu âlemde her şey karşılıklı; el, eli yur el de yüzü misali kimseyi bedavadan beğenmek, yorum yapmak yok. Gönderilerimi kim beğenip yorum yapmışsa, doğum günümü kim kutlamışsa ben de ona karşılık veririm.” durumu var. Halbuki parayla değil ya beğen gitsin değil mi?
Bir kısım sanal insanlar da kendilerine yeterli beğeni ve yorumu alıp, kesesini doldurduktan sonra çekip gidiyor ilçesinde yükünü tutup büyük şehirlere göç edenler gibi. En fazla da onlar insanın içini acıtıyor.
Gazetelerde yazılarım çıkıyor ve Facebook’ta düzenli olarak paylaşıyorum. Facebook ve Twitter’in sıkı takipçisiyim. Son bir aydır bir şeyler oldu; günde en az yirmi kişi arkadaşlık teklif eder oldu. Profil resmi olmayan, gönderilerini kilitleyenlerin arkadaşlığını kabul etmiyorum. Kabul ettiklerim hemen el sallayıp merhaba yazıyor özelden. Kısa yanıtlar veriyorum. Yanıt verdiklerim durmadan yazıp duruyorlar. Belli ki çok yalnızlar ve usanıyorlar. Bir hobi edinemiyorlar. Kimisi gecenin yarısında yazıyor, telefonun “dı dıt” ları hiç susmuyor. Tabi sessize alıyorum. Sabah uyandığımda yanıt verilecek yüzlerce mesaj buluyorum. Biri:
“Cicim çok yakışıklısın. Seni çok seviyorum” yazıp kırmızı kırmızı kalpler eklemiş. Bir erkek başka bir erkeğe neden böyle yazar? Erkek mi yoksa kadın mı olduğunu test etmek için:
“Sen kadın mısın yoksa Yakup Bey?” yazıyorum şaşkın yüz ifadesi gönderip;
“Yok, canım ya erkeğim Ahmet” yazmış.
“Ben size ‘bey’ diye yazıyor, araya mesafe koyuyorum; siz ‘canım, cicim’ yazarak mesafeyi kısaltıyorsunuz. Böyle şeylerden hoşlanmam. Mesafeli yazın lütfen!” yazıyorum;
“aramızdaki sizi, bizi kaldıralım” yazıyor(yazdığımı ya okumuyor, ya da okuduğunu anlamıyor).
“Herkesle resmi olmaya alışık biriyim. Böylesi daha iyidir. Fazla muhabbet tez ayrılık getirir derler.” yazıyorum. Hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor;
“Çok yakışıklısın bunu kabul et. İnsanları seviyorum. Sevmek suç mu be arkadaş?” diye arabeske bağlıyor. Tabi fazla muhabbet tez ayrılık getiriyor. Bir “tık”lık canı var neler söylüyor. Arkadaşlıktan çıkarıyorum. Sesi kesiliyor. Başka biri:
“Sevgiyle kalın seni çok seviyorum selamlar yakışıklı. Ben şu an çalışıyorum” yazmış. Yanıt veriyorum:
“İyi çalış o zaman.”
“İzne gelince seninle görüşmek istiyorum yakışıklı beyim”
“Olur görüşelim. İyi çalışmalar. Hoşça kal.” yazıyorum. Yazmaya devam ediyor(nasıl çalışmaksa?).
Yozgat’ta büyümüş, yiğidin harman olduğu diyardan olduğumdan bihaberler. Yatıyorum. Sabaha bakıyorum ki adam uzun uzun sevgi sözcükleri sembollerle doldurmuş özeli. Bu kadar yazıya, sembole yanıt versem akşamı bulur en iyisi yazmamak. “Bunlar kadın olmalı, bir erkek bu kadar duygusal ve romantik olamaz.” diye düşünüyorum.
Hep erkekler değil, kadınlar da yazıyor tabi. Bir kadın:
“Merhaba canım. Nasılsın?” yazmış kalpler eklemeyi de ihmal etmemiş (kadınlara yakışır).
“Merhaba Hürmüz Hanım iyiyim. Teşekkür ederim. Siz nasılsınız?”
“Ben de öğretmenim biliyor musun?”
“Ne güzel! Meslektaşmışız.”
“Gecen nasıldı canım?” yazmış. Başlıyorum gecemin nasıl geçtiğini düşünmeye. Sonra “ona neyse benim gecemden” diye düşünerek;
“Her gece gibi işte” yazıyorum.
“Ay, hiç aktivite yok mu cicim?” yazmış.
“Tanımadığım insanlarla özel konuları konuşmam” yazıyorum.
“Ay çok sıkıcısın kıız!” yazmış. (Gül Allah gül…)
“Öyleyimdir. İstersen bu seviyesiz konuşmaya son verelim.”
“Sen bilirsin” yazıp, çıplak resimlerini göndermiş. Neleri kaçırdığımın acısını iliklerime kadar hissedeyim diye. Pek de güzelmiş! Bir genç:
“nabıyon dayı?” yazmış. “Acaba bilmediğim bir yeğenim mi?” diye düşünerek teşekkür ediyorum.
” Nerelisin dayı?” yazmış. Dayısı olmadığımı anlayınca;
“Dayı derken?” diye yazıyorum yanıtı:
“Ne kızıyon be dayı yaa!” diye yanıt vermiş yüzsüzce. Hemen arkadaşlıktan çıkarıyorum tabi.
Bunlar yurt içinden gelen özel yazışmalarımdan bazıları. Soruyorum yazılarımı hiç biri okumamış. Resimlerimi görüp, fiziksel özelliğimi beğenmişler. İsterdim ki fikirsel özelliklerimi beğensinler… Sizinle bir kısmını paylaştım. Biriksin de bu sefer isimleriyle birlikte paylaşmayı düşünüyorum. Gerçi bu yazıyı yazarak bindiğim dalı kesmiş, velinimetlerimi kaçırmış olacağım ama bağrıma taş basıp katlanacağım artık.
ahmet.kocak16@hotmail.com
