Genelde herkes arabasında sopa, bıçak, levye, beyzbol sopası, hatta taşıma ruhsatlı silah bulunduruyor. Bütün bunları trafikte veya bir kaza anında tanımadığımız insanlara karşı kullanmak ya da kendimizi savunmak için taşıyoruz.
“Öfke baldan tatlı” derler. Hem yaşamımızda hem trafikte öfkeye kapılmadan sağduyulu bir şekilde yolumuza devam etmeli, karşılaştığımız durumlarda öfkemizi kontrol edip sabır göstermeliyiz. Yaşanmış üç olayla bu önemli konuyu anlatmaya çalışacağım.
BİRNCİ OLAY
Adil Bey (Bir banka çalışanı. Boy bir doksan kilo: 110) anlatıyor: “Bir akşam mesaiden sonra yorgun argın arabamla eve doğru gidiyordum. Trafik açık, hızım seksen civarındaydı. Önümdeki Doblo, -içinde eşi ve çocukları olduğunu tahmin ettiğim- yol çizgilerini ortalamış vaziyette gidiyordu. Hızını yavaşlatınca ben ne sağından ne solundan geçemedim. Flaşörle ve bir kez korna çalarak uyardım. Aldırış etmeden yoluna bir süre devam etti. Sonra dörtlüleri yaktı. Yanıma yanaşıp açık camdan el kol hareketleri ile bağırdı: “sağa çek lan!” Ben aldırış etmeden onu geçip yoluma devam ettim. Dikiz aynasından baktım hızını artırdı. Gelip önüme kırdı. Beni durmaya zorladığı belliydi. Sağ şeride girdim arkasında durdum. “Bir derdi var galiba” diye düşündüm. Hışımla arabadan indi. Benim arabaya doğru yumruklarını sıkarak, küfürler ederek geliyordu. Arabanın içinde çocukları ağlaşırken karısı önüne geçiyor, karısını sinirle itip, bana doğru gelmeye çalışıyordu. Arabadan indim. Ona doğru yöneldim. Küfürlerine eşi ve çocukları var diye yanıt vermedim. “Neden bağırıp çağırıyorsun? Senin derdin ne?” dememle karısına “geç arabaya laayn!” diye bağırırken kadını kolundan arabaya doğru itti. Kadın arabaya binince o da bindi. Patinaj sesleri arasında aracını sürdü uzaklaştı. Benimle kavga edecek diye beklerken adam çekmiş gitmişti. Sabırlı davranmam ve iri yarı olmam nedeniyle kavga olmamıştı. Olayın şaşkınlığı içinde bir süre ardından baktım sonra kahkahalarla gülmeye başladım. Adam beni ufak tefek biri zannetmiş, iri yarı birini görünce “erkekliğin onda dokuzu kaçmaktadır” ilkesi aklına gelmiş olmalı. “Bir kavgada veya savaşta galip gelmek için tüm gücü kullanmak, gücün sınırlarını zorlayarak mücadele etmek gerekir. Ancak mağlubiyetin işaretleri görülünce, saldırıyı bırakıp savunmaya geçmek, hatta oradan uzaklaşmak da akıllıca ve zarar görmemek açısından faydalı bir durumdur” diye düşünerek kaçmış, çok da iyi etmişti.”
İKİNCİ OLAY
Oktay Bey anlatıyor: “İlerdeki trafik lambası yeşil yanıyorken geçmek için gaza bastım. Ben yaklaşınca sarı yandı. Hızım yüksekti. Önümdeki arabanın fren lambaları görünce ben de fren yaptım. Gözüm arkamdan gelen ve beni çok yakın takip eden arabadaydı. O da frene bastı ama çok geçti. Acı fren sesinden sonra geldi arabama arkadan hızla vurdu. Ben de öndeki araca vurdum haliyle. El frenini çekip arabadan indim. Araçların hasarlarına bakarken öndeki aracın sahibi elinde beyzbol sopası küfürler ederek bana doğru gelmeye, yumruklar savurmaya, küfürler etmeye başladı. Ben kendimi yana atarak sopadan kurtuldum. Arkadan bana vuran aracın sahibi koşarak gelip öndeki aracın sahibini tuttu. Asıl suçlu onu tutan adam olduğu halde o yine bana saldırmaya devam ediyordu. Bir şey yapmadan sabırla bekledim. Arkadan banim arabaya vuran adam: “O arkadaşın bir suçu yok. Arkadan duramayıp ben ona vurdum, o da senin arabana vurdu. Sakin ol arkadaş” Deyince adam sakinleşti. “Ne olacak şimdi?” dedi. Arkadan ilk vuran adam sizin tüm masraflarınızı benim sigortam öder merak etmeyin.” Dedi. Burnundan soluması azalan, eli ayağı titreyen, benzi atmış öndeki arabanın öfkeli sahibi: “Arabamı yeni almıştım. Değer kaybını ne yapacağız?” diye sordu. İlk çarpan arabanın sahibi yanıtladı yine: “Onu da sigortadan talep eder, alırsınız.” Deyince adam sakinleşti ve geldi benden özür diledi. Affetmem için yalvardı. Sabretmeseydim büyük bir kavga olacak, şimdi kim bilir nerede olacaktık. Fotoğraf çekimi ve tutanak işini işbirliği ile halledip yolumuza devam ettik.
ÜÇÜNCÜ OLAY
Kazım Bey ( Bir fabrikada işçi. İki çocuğu var. Kredi ile bir otomobil almış) anlatıyor: “Küçük çocuğumu ana okuluna bıraktım iş yerine doğru gidiyordum arabamla. Önümden giden bir araba aniden önüme kırdı. Çarpmamak için ani fren yaptım, araca selektör yaptım. O da kornasını uzun uzun çalarak bana yanıt verdi. Yanımdan gitmeye başladı. Camı açarak bağırıp çağırmaya başladı. İleri gidip önümde durdu. Ben de kızdım arkasına durdum. O, arabadan ince bir sopa ile bana doğru söverek gelmeye başladı. Ben de arabada olan keseri alıp arabadan çıktım. İlk o sopa ile bana vurdu. Kavga başladı. Öfkeye kapılmış ne yaptığımı bilemez haldeydim. O bana ben ona derken araya girenler bizi araladı. Polis çağırmışlar. Karakola gittik. Kavga sırasında adamın kafasına keserle vurmuşum. Adamı hastaneye götürdüler. Beni nezarethaneye attılar. Adam sabaha karşı vefat etmiş. Tutuklandım ceza evine girdim. Hiç tanımadığım birini selektör yüzünden öldürmüş katil olmuştum. Yoluma devam etseydim keşke. “Burada selektör yüzünden biri ile tartışmıştın” deseler anımsayamazdım bile. Ben hapisteyken eşim ve iki çocuğum çok zorluklar yaşadılar. Yıllar sonra çıktığımda iş de bulamadım. Bir öfke ile kendi hayatımı da öldürdüğüm adamın hayatını da mahvettim. Onun ailesinin de çok perişan duruma düştüğünü öğrendim. Benim yaşadıklarım herkese ders olsun.”
Trafikte veya başka ortamlarda hepimizin başından bizi hapse veya mezara götürecek çok olay geçmiştir. Bugün evinde, kahvesinde bu yazımı okuyanlar sabredenlerdir. Sabredemeyenler ya mezarda ya da hapishanededir. İnsanlara sabırlı ve nazik davranmalı. Sabrımızı zorladıkları da olur elbette yine de sabırlı olmalıyız. Bize korkak, pısırık, zavallı demeleri hapse girmekten, mezara girmekten daha iyi değil midir?
ahmet.kocak16@hotmail.com
EtiketlerManşet
Ayrıca bakın
KORKMAZ YENİ BAŞKAN SEÇİLDİ
Adalet ve kalkınma Partisi Sarıkaya gençlik kollarının yedinci olağan kongresi Pazar günü Sarızeybek sinema salonunda …