Anasayfa / Güncel / VASFİ BEY-2
(Yazı Dizisi)

VASFİ BEY-2
(Yazı Dizisi)

…Köyde yetişmiş, evlilik çağına gelmiş kızların hepsi de Vasfi’nin etrafında pervane olur, kendilerini alması için işaretler verirlerdi. Vasfi o işaretleri görür, görmezden gelirdi. Kız babalarından bazıları açıkça kızlarını almasını bile söylerlerdi. İçinden;” çoban Hilmi’nin oğlu kıymete bindi, sıraya girdiniz sıracalılar” diye geçirir, bıyık altından gülerdi hallerine.
Köyden mi, kentten mi evlenmesi gerektiğini çok düşündü. Sonunda; sosyeteye ayak uyduracak, lise mezunu Nesli ile evlenmeye karar verdi. Nesli, makyajı, cicili bicili giysileri, mini eteği, topuklu ayakkabısı çıkarılınca geriye bir şey kalmayan bir kadındı. Davetlerde durumu iyi idare eder, doktoru yüceltirdi. Dışarıdan bakanlar: “Ne şanslı adamsın doktor!” derler; dışı eli içi kendisini yakardı. Nesli, evde kendine bakmaz, süslenmez, paspal giyinir, saç baş dağınık vaziyette olurdu. Dışarıda artist gibi, içeride temizlikçi kadın gibi yaşar olmadık huysuzluklar yapar, doktorun başının etini yerdi. Bazen köyden bir kızla evlenmediğine pişman olurdu Vasfi.
Üç çocukları olduktan sonra kendisini garantide gören Nesli’nin huysuzluğu da artmış, Vasfi de söylediklerini duymazdan gelerek kendine savunma duvarı oluşturmuştu. Vasfi’nin tepkisizliği onu daha da çıldırtırdı. Allah var, çocuklarını bilinçli yetiştirmiş, onları meslek sahibi yapmıştı. Yiğidi öldürmeli ama hakkını da yememeliydi. O yönünü hep takdir ederdi. O sebeple boşanmamıştı.
Nesli, zaman zaman Vasfi’nin hallerini garip karşılar, koca bir doktorun böyle şeyler yapmasına hiç anlam veremez, onu hep aşağılardı. Nöbet çıkışı eve geldiğinde çocukları şımarıp, gürültü yaptıklarında; “Düürrr!”, “Hov hov!” bazen de değişiklik olsun diye; “dırrr, kisss, kisss! Eho, eho!” Demesine Nesli çok kızar: “Ne demek oluyor bütün bu manasız sözler Vasfi?” sorusuna çobanlık günlerinden kaldığını söyleyerek açıklık getirmeye çalışırdı. “Çocuklarıma lütfen anlamsız ünlemlerle bağırma. Onlar koyun değil, insan insan!” derdi.
Karısı evde kendisini aşağılar, yüzüne gülmez, kaprisleri ile bunaltırdı. Sağladığı olanakları sonuna kadar kullanır, kazandığı paraları afiyetle günlerde, partilerde yerdi. Arkadaşlarına; “Vasfi gibisi dünyada bulunmaz. Çok iyidir bir tanecik kocacım” demeyi de ihmal etmezdi. Günlerdeki övgüleri ne kadar yüksek perdede olursa, evde aynı oranda onu aşağılar, yerin dibine batırırdı. Çoğu zaman “nöbetçiyim. Beni beklemeyin” diyerek eve nöbeti olmasa da gitmez, arkadaşlarında kalırdı. Böyle böyle yıllar geçti, karısının huysuzluğu geçmedi. “Bu Korona virüs iyi oldu. Huysuz kadından uzakta biraz kafamı dinleyeyim, krizi fırsata çevireyim” diyenlerdendi. Bu düşünceler içinde etrafa boş boş bakarken aşağıdan kendisine doğru gelen Kadir’i görünce düşüncelerinden sıyrıldı.
Köye bir gelişinde; dudakları mor mor olan Kadir:“Aman köyümüzün medar-ı iftiharı doktorumuz mu gelmiş. Hoş geldin gurbanlar olduğum. Bu günlerde iyi daalim. Beni de mayene et gardaşım,” demişti. İçi başka dışı başka olduğunu çok iyi bildiği Kadir’i muayene edince durumunun acil olduğunu anlayarak ilaç verdi. Ertesi gün arabasına bindirip Ankara’ya götürdü. Bay-pas yaparak kalbinde tıkalı üç damarlarını açıp köyüne gönderdi. Ameliyat masasına yatırılan Kadir: “Lan Vasfi, Düztepe’de attığım köteğin intikamını alayım deme vallaha oğullarım seni vurur. Ona göre ha!” diyerek kendisini garantiye almak bile istemişti de Hipokrat yeminli tüm ameliyathane personelini güldürmüştü.
Soluk soluğa tepeyi çıkan Kadir’in Düztepeyi yavaş yavaş tırmanmasını izledi bir süre. “Ula doktor, canın sopa mı istedi gine? Ne var bu tepede?” derken zor nefes alıyordu Kadir. Yanına oturmadı adeta yıkıldı Vasfi’nin ayaklarının dibine. Yüzünün halini gören Vasfi endişelendi. Nabzını kontrol etti kolundaki saate bakarak. Telaşlandı Kadir’i yere uzattı. Kollarını hareket ettirdi. Bayılmış, kendinden geçmiş olan Kadir’in nefes alması durunca boynundan bir daha nabzına baktı. Nabız atmıyordu. Kalbi durmuştu. Hastanedeki aletler olmadan yapabilecekleri sınırlıydı. Kalp masajı, suni teneffüs yaptı. Defalarca tekrarlamasına rağmen geri döndüremedi Kadir’i.
Çok ölü görmüş olmasına rağmen Kadir’in ölümüne üzüldü. Kadir’e: “sen bu suçsuz çocuğu dövdüğün Düztepe’de o çocuğun kollarında can vereceksin” deseler inanmazdı. Kader ağlarını örmüş, bir virüs peyda etmiş, Vasfi’yi köye getirmişti.
Bu, Yeşilçam filmleri izleyerek büyüyen birinin hayali öyküsüdür. Bu öyküden; kötüler cezasını çeker sonucu çıkarılmamalıdır. Nice kötüler vardır ki; paçalarından akan kötülükleri, hırsızlıkları, arsızlıkları olduğu halde çoluk çocuğuyla mutlu mesut yaşamaktadırlar. Kötü insanlar yeni öyküler yazdırmaya devam ediyorlar. Kötülerin cezasını bu dünyada çekmelerini dilemekten başka elimizden bir şey gelmiyor maalesef.
Ahmet.kocak16@hotmail.com

Hakkında Mustafa TEK

Ayrıca bakın

KARLA MÜCADELE

Sarıkaya Belediye Başkanı Osman Gözan; “Kar küreme çalışmaları boyuncaaraç sahibi vatandaşlarımızın çalışmaları aksatacak şekilde araçlarını …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.