Bu yaşıma kadar insanları gözlemledim. Gözlemlerim boşa gitmesin diye bu yazımı da çok rastlanan -ayrıca sevdiğim- insan tipi olan yalvarıcı (ağlak) insan tipine ayırdım.
Sızlanan, sürekli şikâyet eden, bütün işlerini ağlayarak, yalvararak, acındırarak çözme yoluna giden bu başarılı insan tipinden eminim çevrenizde çokça vardır.
İlk ağlamasını annesine yapıp tüm gereksinimlerini eksiksiz karşılatan tipimiz, bu huyunu ömrü boyunca sürdürür. Çocukluğunda sürekli bir şeyler ister, karşılanmadığında ağlamaya, olmayınca yalvarmaya başlar. Bakar ki işler yolunda iki damla gözyaşının hesabı mı olur? Kişiliği ağlak olarak gelişmeye başlar.
Okula gider. Öğretmeni yoklar. Bakar ki merhametli biri; gözyaşları iyi iş yapıyor; onu silah olarak kullanmak suretiyle öğretmenin ilgisini çekmeyi başarır.
Okul araç gereci vardır. Onları kullanmak istemez. Arkadaşlarını kendisine acındırarak onların araçlarını kullanır. Eve geldiğinde yepyeni, dokunulmamış; silgisini, kalemini, bıçağı jilet gibi kesen kalem tıraşını sever okşar, onlarla gurur duyar. Hele ki babası annesi;” aferin yavrum! Bak okul malzemelerini ne güzel kullan(ma)mış,” demelerinden keyif alır. Bu gibi övgüler kişiliğinin pekişmesinde önemli yer tutar.
Kendisine yapılan küçük bir haksızlığı hem dünya âleme, hem öğretmene duyurur. Duyurusuna gözyaşlarını da ilave edince tadından yenmez olur. O artık sınıfın merkezi konumundadır. Hiçbir neden yokken dikkatleri üzerine çekmek için bile ağlar. Nedenini bilmediğinden niçin ağladığını kendisi de bilmez.
Her ne kadar kurnazlığını fark edip onun sorunlarını artık görmezden gelmeye başlayan öğretmeni yavaş yavaş gözünden düşmeye başlasa da bir süre daha vicdanlı arkadaşları sayesinde saltanatını sürdürür. Sınıf arkadaşlarından, öğretmeninden ekmeği kesilince diğer sınıftakilerle bir süre idare eder. Büyük sınıflar çabuk anlayıp uzaklaştırınca küçük sınıflar üzerinden sefasını sürdürmeye, onlardan faydalanmaya devam eder. Onuru yoktur. İşi çıkışsın yeterlidir. Gerisini boş verir.
Ortaokul ve lise yıllarında kurnazlığı erken fark edilse de yine sızlanarak, yalvararak işlerini yoluna koyar. Ergenlik çağının isteklerini de kendisine acındırarak sağlar. Erkekler içinde sihirli bir anahtar sahibi olarak ilkleri yaşar; kendisine acındırarak karşı cinsten ilk öpücükleri gözyaşları içinde alır.
Okul biter. Bir meslek sahibi olmuştur. İşe başlamak için iş ararken yine yalvarma, acındırma yoluna başvurur. Artık çocuk değildir. Ağlamayacaktır ama yaşına, konumuna uygun acındırma senaryoları yazması gerekir ve en güzel senaryoları yazar. Ağlamanın yerini en acıklı sözcükler almıştır. Bu sihirli sözcükler, yeminler işine çok yarar. “Kur-an çarpsın, çok mağdur durumdayım. Bu iş olmazsa yaşayamam, evde çol çocuk aç(evli değildir)” derken pembe yalanların getirisinden de yararlanır. Daha olmazsa dilenmeye başlayacak; “Allah rızası için şu fakire bir sadaka. Allah ne muradınız varsa versin. Akşama yiyecek bir kuru ekmeğim yok…” diyecektir. Bu onun için çok kolaydır.
Diplomasına bakanlar; “bu kadar okumuş. Mesleği olmuş. Zor durumda olmasa böyle yalvarmaz. İşe alalım gitsin,” diye düşünerek işe alırlar.
Bu kez mesai arkadaşlarına kendisini acındırmaya başlar. Onlardan yardım dilenir. Acıyıp yardım ederler. Sonra gün gelir kafalarına dank eder; “o da aynı maaşı alıyor biz de” demeye başlarlar. Cinsel gereksinimlerini de masrafsız, sermayesi olan yalvar yakar olmakla karşılamaya başlar. Yalvarır, yakarır, küçülür, önlerinde diz çöker; Onun ustaca yalvarmaları karşısında insanlar kendilerini kral ve kraliçe gibi hissederken; “adam ne olacak? O kadar yalvarıyor. Bir kereden bir şey olmaz,” diye düşünerek kabul ederler. Yararlanıp işi bittikten sonra sıra diş kirası örneği; üste yalvararak para da almayı başarır. İkinci, üçüncü derken aldatıldıklarını anlarlar ama o alacağını almıştır. Kapıya kıran mı girdi; başka kapılara başvurur. Böyle sürer gider. Artık bu iş yerinde ekmeği bitmek üzeredir. Başka kapıya gitmenin vakti gelmiştir. Tayin ister. Amirlerine öyle bir yalvarır, acındırır ki, hemen tayinini istediği yere yaparlar. Ev eşyalarını da kendileri taşımaya kendiliklerinden aday olurlar.
Yeni işyerinde yeni yolunacak kazlar bulmanın mutluluğu içinde çalışmaya devam eder. Hep en çok çalışan odur. Amirlerini her gördüğü yerde çok çalıştığını, kıymetinin bilinmediğini, ezildiğini anlatarak üzerindeki iş yükünü azaltıp, insanları maddi manevi sömürmeye devam eder. Evlenir erkekse karısına, kadınsa kocasına her istediğini yaptırır. Akşama eve geldiğinde eşi sızlanmaya başlamadan o başlar. Bakar ki, o daha mağdurdur kendi dertlerini içine atmak zorunda kalırlar. Çocukları olur. Onlara da aynı acındırmaya başvurarak bitmek bilmez isteklerini de frenlemiş olur.
Yıllar geçmiş ordinaryüs seviyesine gelmiştir. Yalvarıp, kuyruk sallayarak yaptırmayacağı iş yoktur. Keseri hep kendinden yana yontar. Diğer insanların ne yaşadıklarının bir önemi yoktur. O dünyanın merkezindedir ve herkes etrafında pervane olmalıdır. İlkesi, kişiliği, onuru yoktur. Yeter ki işleri yolunda gitsin de insanlar onu kişiliksiz olarak görsünler. Hiç bir sakınca görmez.
Yaşlandığında, bir eli yağda, bir eli balda yaşam sürdüğü için kendisi ile gurur duyar. Bütün emsalleri ölmüş, kendisi kıran artığı misali kalmıştır. Uzun yaşamış olması ile de gurur duyar. Yalvara yakara (eşi yaşıyorsa) kendisine baktırmayı becerir. Çocuklarına yalvarıp, kendisine acındırarak baktırır. Onlar bıkmışsa çevresindeki insanları etrafında pervane eder. Böylece yaşlılık günlerini de mutlu bir şekilde geçirir. Olmaz da, var sayalım ki hayırsız çıkan evlatları onu huzur evine verdiler; orada bulunan bütün personele kendisini acındırıp başkalarının hakkını da gasp ederek bakımını dört dörtlük yaptırır.
Artık ölmüştür. Yalvaran dilleri yalvarmaz olur. Azrail beş dakika izin verse, onu dinleyebilse onu da ikna edip ölümsüzlüğe kavuşacaktır ama Azrail bunun burası ne kadar yalvarsa, ne kadar sızlansa dinlemez. Ömründe ilk kez yalnız kalmış, cenazesi şanına uygun gömülememiştir. Kendi cenazesine evlatlarının bile gelmediğini gören ruhu acı içinde kıvranırken kimsesizler mezarlığına iki belediye işçisinin kürek sesleri arasına gömülür. Yine yalvarır, bizden bir şeyler koparır korkusuyla kimse mezarını ziyaret edemez. Zaten de bir önemi kalmamıştır. Onlar mezarına gelse ne, gelmese ne? O bu dünyada güzel bir yaşam sürmüş, her türlü tadı alarak gitmiştir. Gerisinin canı cehennemedir.
ahmet.kocak16@hotmail.com
