O zamana kadar karşısında oturmama rağmen yüzüme bakmayan müdire hanım artık arada bir bana bakarak konuşmaya başladı. Eğitim öğretimde her öğretmenin ağzına pelesenk olmuş söylemlerini değiştirdi. Benim şikayetimden sonra sesinin volümünü biraz açtı. Gür bir ses ile gülümseyerek konuşmasını sürdürdü. Arada espriler yaptı güldük. “Ay bizim öğretmenler de bir tuhaflar; ben toplantılarda espriler yaparım hiçbiri gülmez. Sizi sevdim. Gülüyorsunuz. Ben gülen insanları pek severim.” Dedi. Ben yine araya girip: “Müdire Hanım(Bir daha asla adıyla hitap etmem. Şimdiden karıştırmaya başladım; Şaziye miydi Sakine miydi?), sizden önceki müdireleri tanırdım. Sert mizaçlılardı. Öğretmenlerin gülmemeleri gayet normal. Siz böyle devam edin iki yıla kalmaz esprilerinize gülmeye başlarlar.”Dedim. Yanındaki öğretmen hanım güldü. Esprim meyvesini erken vermeye başlamıştı. Öğretmenin ender rastlanan, değerli gülmesi bitince devam ettim: “On beş yıl önceki müdireden sizin salonu istemiştim. “Olmaz!” demiş, salonu bana vermemişti de araya milli eğitim müdürlüğünü koyup zor almıştım.” Deyince renkli bakan, çakmak çakmak gözlerini belerterek: “Siz ne iş yapıyordunuz ki salon istediniz?” Dedi. Daha önce tanıştığımız bir kadın veli: “Hocam emekli öğretmenmiş. İhsan Dikmen 4′ ten emekliye ayrılmış.” deyince müdire hanım artık hep benim gözüme baka baka konuşmaya başladı. Bana bakılarak konuşulmasını hiç sevmem. Devamlı dinlermiş gibi gözükmek beni yorar. Çenemi tutamayıp esprileri ardı ardına sıraladıkça ‘okul aile birliği başkanlığı başıma kalacak!’ diye endişe etmeye başladım. Kendimi biraz kenara çektim. Allah vere de geç kalmış olmayaydım. İki saat oradan buradan konuştuktan sonra şimdi sıra geldi başkanı seçmeyeee!..
Müdire hanım: “Başkanlık için gönüllü adaylar veya önerdiğiniz adaylar var mı? “ Diye sorunca birden buz gibi bir hava esti, ‘şimdi ne gerek vardı? Ne güzel gülüp eğleniyorduk’ bakışları atılmaya başlandı. İletişim uzmanı olduğunu söyleyen bir hanımefendi: “Ahmet hocamı öneriyorum.” Dedi. Herkes beni önermeye başladı. Ben: “Önerinize teşekkür ederim de ben istemiyorum. Bir aday daha çıksın bari oylama ile belirleyelim başkanı.” diyerek tehlikeyi savuşturmaya çalıştım. Hiç aday çıkmayınca beni başkan seçtiler oy birliği ile. Hatta oylamada şaşırıp(istemediğim halde) ben bile kendime el kaldırmışım. Fark edince elimi indirdim ama iş işten geçmişti.
Sonra beni öneren hanımefendi başkan yardımcılığına aday oldu. O da oy birliği ile seçildi. İletişim uzmanı olduğundan o, zaten benden önce yönetimi kafasında tasarlamış, tasarısını bir bir hayata geçiriyormuş. Biz aslında onun elinde oynadığı piyonlarmışız. Boşuna el kaldırıyormuşuz da haberimiz yokmuş. Bu durum toplantı bitiminde kafama dank etti ama iş işten geçmiş, ok yaydan çıkmıştı bir kere…
Ben de yanımda oturan büyük bir markette müdür olduğunu söyleyen, beyefendiyi saymanlığa önerince o da oy birliği ile seçildi. Hiçbir suçu olmayan, zavallı adamı da ben uçuruma doğru elinden tutup sürüklemiş oldum. Marketin muhasebesinin yanına okulun muhasebesini de eklemenin huzursuzluğu içinde olduğu her halinden belliydi. Geriye kalanlar da yedek üyelik, denetleme kurulu üyeliklerine seçildiler. İşin zor tarafının savuşturulmuş olduğunu anlayan müdire hanımın (hazır esprilerine gülen on üç kişi bulmuşken) önünde kimse duramazdı artık. Başladı eskisinden de iştiyakla konuşup bizi güldürmeye. Servis şoförleri için araştırma yaptırdığını, hepsinin güvenli olduğuna emin olduğunu, bir olay olmadan önce rüyasında gördüğünü, sabah aynı sorunun çözüldüğünü, bu okula müdür olacağını da istişareye yattığında anladığını bile söyledi. Ben de araya girip: “Hocanım bir de benim için istişareye yatsanız da ben milletvekili olabilecek miyim bir baksanız.” dedim. Gülmekten yerlere yattılar (zira, sandalyeler çocuk sandalyesiydi ve yere yakındılar). Gülüşmeler bittikten sonra devam ettim: “Müdire Hanım sizde siyasi bir yetenek de görüyorum. Milletvekili olmayı hiç düşündünüz mü? “ dedim. O: “ben de sizde o yeteneği görüyorum.” dedi (sağ olsun). Diğerleri de ona katıldıklarını söylediler. Ben: “Aslında milletvekili olmak için erken yaşta emekli oldum. On dört yıldır bu isteğim hala sürüyor ama vekil olamadım.” Dedim. Herkes şaşırdı böyle yetenekli birinin vekil seçilememesine. “Neden?” diye sordular. “Çünkü; hiç aday olmadım.” deyince zaten gır gır şamatayla devam eden toplantı artık komedi şova dönüştü. ‘Toplantıya gideyim de espri yapayım’ düşüncesi hiç akıllarına gelmeyen kadın ve erkeklerden espri yağmuru gelmeye başladı. Birinin benim vekilliğim için; “piyango bileti almayıp Allah’a piyango vursun diye dua eden adam gibi.” dediğini duydum. Artık herkes bir komedyen olmuş, esprinin, kahkahanın ardı arkası kesilmemeye başlamıştı.
İki buçuk saat geçti. Kimsenin kalkmaya niyeti yok. Ben bir ara: “ Eminim Bursa’da yapılan tüm Okul Aile Birliği toplantılarında bizim toplantımız açık ara birinci gelir. Sanki Bursa’nın en güzel, en şakacı insanları seçilmiş bir araya gelmiş. Bu aile birliğinin iş yapıp yapmayacağını bilemem ama en neşeli birlik olacağı kesin.” dememe bile- kahkaha eşikleri çok yükselmeye başladığından, kıvama geldiklerinden- kahkahalarla güldüler. Saat beş olduğunda birbirimizle kırk yıllık dostmuş gibi zor ayrıldık. Daha doğrusu ayrılamadık kapı eşiğinde sohbet ve esprilerimiz, “ay ben şunu da söyleyecektim toplantı çabuk bitti(?) söyleyemedim. İçime dert olur söylemezsem.” söylemleri ile sohbet devam etti.
Eve gelince aklım başıma geldi. “Ben ne yaptım? Nereden bu işe bulaştım. Ununu elemiş, eleğini asmış bir emekliydim. Başkan olmak benim neyimeydi? Koca okulun sorunlarını nasıl çözeceğim?” diye kara kara düşünmeye başladım. Müdire hanımın IQ’ sü yüksek, cin gibi, hareketli ve çalışkan bir hanımefendi. Ona nasıl ayak uyduracağım? İlk tayini Yozgat Kız Meslek Lisesine çıkmış. Yozgat’ın ekmeğini yemiş, suyundan içmiş. Artık onunla, becerikliliği ile birlikte okulun sorunlarınız çözeceğiz. Allah vere merhametli olsa da beni fazla yormasa. Artık eline düştük bir kere o ne derse “evet” deyip yolumuza devam edeceğiz. Allah sonumu hayır eylesin!
Ahmet.kocak16@hotmail.com
