Sarıkaya İlçe Müftüsü Zühdü Elveren ile Kurban Bayramı ve kurbanın fazileti hakkında bir röportaj yaptık. Müftü Elveren gazetemize yaptığı açıklamalarda şunları söyledi; “Yüce dinimiz İslam'ın en büyük nişanelerinden biri olan kurban ibadetini eda etmemize sayılı günler kaldı. Cenâb-ı Hak sağlık, sıhhat ve afiyetle Kurban Bayramı'na ulaşmayı hepimize nasip eylesin.
Sözlükte yaklaşmak, Allah'a (c.c.) yakınlaşmaya vesile olan şey anlamlarına gelen kurban, dinî bir terim olarak, Allah'a yaklaşmak ve O'nun rızasına ermek için ibadet maksadıyla, belirli şartları taşıyan hayvanı usûlüne uygun olarak kesmeyi ve bu amaçla kesilen hayvanı ifade eder. Kurban Bayramı'nda kesilen kurbana "udhiyye", hacda kesilen kurbana ise "hedy"denir.
Kurban, Kur'ân-ı Kerîm, Sünnet ve icmâ ile sabit bir ibadet olup hicretin ikinci yılında meşru kılınmıştır. Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyrulmaktadır: “Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine belli günlerde (onları kurban ederken) Allah'ın adını ansınlar. Artık onlardan siz de yiyin, yoksula fakire de yedirin.” (el-Hac, 22/28), “Her ümmet için Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık.” (el-Hac, 22/34).
Akıl sağlığı yerinde, hür, mukim ve dinî ölçülere göre zengin sayılan mümin, İlâhî rızayı kazanmak gayesiyle kurbanını kesmekle hem Cenâb-ı Hakka yaklaşmakta, hem de maddî durumlarının yetersiz olması sebebiyle kurban kesemeyenlere yardımda bulunmaktadır. Bu ibadetin ruhunda Hakk'a yakınlık ve halka fedakârlıkta bulunma anlayışı vardır. Kurban, bir Müslümanın bütün varlığını, gerektiğinde Allah yolunda feda etmeye hazır olduğunun ameli bir ifadesidir.
Kurban, Yüce Rabbimizin bizlere bahşettiği sayısız nimetlere karşı şükrümüzün ifadesidir. Allah'a kul olmanın, O'na yaklaşmanın, O'nun emirlerine itaat etmenin gayretidir. Kurban, Allah'a duyduğumuz muhabbetin diğer bütün sevgilerin üstünde olduğunun göstergesidir. Dünya hayatında sahip olduğumuz her şeyi Allah yolunda feda edebileceğimizin simgesidir.
Hanefî mezhebinde ise tercih edilen görüş, kurbanın vacip olduğudur (Merğinânî, el-Hidâye, 8/146).
Kurban, -fıkhî hükmü ne olursa olsun Müslüman toplumların belirli simgesi ve şiarı sayılan ibadetlerden biri olarak asırlardan beri özellikle milletimizin dinî hayatında önemli bir yer tutmaktadır. Ayrıca hicretin ikinci yılından günümüze kadar ki süreçte Müslümanların kurban kesmeleri, bu konuda görüş birliği olduğunu da göstermektedir.
Kurban ibadeti, bir hayvanı kesmekten, onun etinden istifade etmekten çok daha derin anlamlar taşımaktadır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “Kurbanların ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşır. O’na ulaşacak olan sadece sizin takvanızdır.” (Hac, 22/37.) buyrulmaktadır. Bizler, kurban kesmekle takvayı kuşanır; Rabbimizin emrini yerine getirmenin, sevgisine mazhar olmanın, rızasına kavuşmanın huzuruna ereriz. Allah Rasulü (s.a.s)’in sünnetini ihya eder; muhtaç ve mazlumların hanelerine, gönüllerine ve sofralarına muhabbet taşımanın hazzını tadarız. İyiliğin kapısını aralar; yetimlerin, öksüzlerin ve kimsesizlerin dualarında yer almanın mutluluğunu yaşarız.
Sahih hadis kaynaklarında yer alan rivâyetlerde, Hz. Peygamber (s.a.s.), Kurban Bayramında Allah katında en sevimli ibadetin kurban kesmek olduğunu, kurbanın kesilir kesilmez Allah katında makbul olacağını ve kurban edilen hayvanın boynuzu, tırnağı da dâhil olmak üzere her şeyinin kişinin hayır hanesine yazılacağını ifade etmiştir (Tirmizî, Edâhî, 1 [1493]; İbn Mâce, Edâhî, 3 [3126]).
Peygamberimiz (s.a.s.), meşru kılınmasından itibaren vefat edinceye kadar her yıl udhiyye kurbanı kesmiş (Tirmizi, “Edâhi”, 11) ve bir hadislerinde şöyle buyurmuştur: “Âdemoğlu kurban bayramı günü, Allah katında kurban kesmekten daha sevimli bir iş yapmamıştır.” ( Tirmizî, Edâhî, 1.)”dedi.