Anasayfa / Güncel / YALNIZLIĞINIZIN DEĞERİNİ BİLİN

YALNIZLIĞINIZIN DEĞERİNİ BİLİN

Değerli Ahmet Bey;
“İnternette şöyle bir paylaşım dolaşıyor:
“İnsan ne kadar çok bilir, ne kadar çok anlar ve farkına varırsa o kadar yalnızlaşır. Cehalet mutluluktur, derler çünkü insan ne kadar az sorgularsa yaşam o kadar kolay olur. Ama gerçeği gören biri başkalarıyla aynı dünyada yaşamaz. İnsanlar kendi küçük dünyalarında mutlu olmayı seçerken düşünen insan yalnızlığın derinliğine mahkûmdur. Güçlü olmak kimse tarafından anlaşılmamayı göze almaktır. Bazen yalnızlığın içinde bir kral olmak; kalabalıkların içinde köle olmaktan iyidir.”
Ben de yalnızlık kaçınılmazsa zevk alanlardanım. Yukarıdaki sözü kendime kılavuz edindim yalnızlığımın kralı oldum. Emekliyim. Eşim amansız bir hastalığa yakalanıp vefat edince başladı yalnızlığım. Önce cıvıl cıvıl çocuk sesleri, ardından eşimin iş yaparken çıkardığı sesler sustu. İlk günlerde yalnızlığı yadırgadım. Evlenmek için kendime uygun kadın aramaya başladım. Bir türlü olmadı. Kadınlar da yalnız yaşamaya alıştıklarından; yanlarında birini istemiyorlar. İstenmediğim yerde ne işim var değil mi ama?
Baktım kent yaşamının bana vereceği bir şey kalmamış; doğup büyüdüğüm kasabada baba eviyle aynı mahallede müstakil, bahçeli bir ev satın alıp taşındım. Baba evi kardeşime kalmıştı. Müteahhitte verip iki daire almış, birinde oturup diğerini kiraya vermiş. Kardeşim vefat ettiği için yeğenler arada bir ziyaret eder, hal hatır sorup giderler. Ortak bir yanımız, anımız olmayınca konuşmalarımız yavan oluyor, çarçabuk ayrılıyorlardı. Şimdilerde gelmez oldular.
Çoğunlukla evde oturuyorum. Dışarıya sadece alışveriş için çıkıyorum. Yalnızlığı iliklerime kadar hissediyorum. Bu kadar mı zormuş; yaşayan bilir.
Kızım evli İstanbul’da yaşıyor. Oğlum da benim gibi mühendis oldu. İngiliz bir kadınla evlendi orada çalışıyor. Kendimi tanıttıktan sonra sadede geleyim:
Oğlum ve gelinim yaz tatilini Türkiye’de geçirmek istemişler. Gelin bize geldiğinde çok sıkıldığı için tatillerini başka ülkelerde geçirdiler. On yıldır telefonla konuşarak idare ettik. Bu kez tatillerini Türkiye’de yapmaya karar vermişler. Nihayet bizim gelin imana gelmiş demek ki. Önce beni ziyaret ettiler. Sevindim tabi sevinmez mi insan. Oğlum:
“Baba torunun İsa tatilde sıkıldığı için bu tatilde senin yanında kalmak istiyor. Seni rahatsız etmezse bir ay burada kalsa da dönüşte alıp gitsek olur mu?” diye sordu. “Hastaya kar sorulur mu? Olur. Sevinirim. Benim de bir can şenliğine ihtiyacım var.” dedim. Bilirim; şimdiki çocuklar canları ne isterse onu yapıyorlar. Öyle dediyse öyle olacaktır. Ertesi gün gittiler. Sonradan anladım ki; tatilde oyun düzeni bozulan çocuk benim evde kendine bir oyun düzeni kurup mutlu mesut yaşamak niyetindeymiş.
Geldiği gün dizüstü bilgisayarı aldı. Kendisine ayırdığım odaya kapandı. Sabah uyanıp bilgisayarın başına geçiyor, uyuyana kadar kalkmıyor. Öğleyin şekerleme yapma alışkanlığım vardır. Çocuk bilgisayarın kamerasını açıp oyun arkadaşlarıyla konuşuyor. Şekerlemeden bağırış çağırışlar duyarak uyanıyorum. Bu nedir? Mahallede kavga mı çıktı, diye düşünüyorum önce sonra biraz dinleyince bizim torunun arkadaşlarıyla joker alış verişi kavgası yaptığını anlıyorum. Joker sanal ama kavgası gerçektir. Sabredeyim dedim bir şey demedim.
Mutfağa gelip yemiyor. Kahvaltı ve yemeklerini yanına istiyor. Yerlere döke döke yiyor. Konuktur idare edeyim, dedim; elimde bez yerdeki lekeleri silmekle geçiyor günüm. Alışverişe birlikte gidelim canın ne istiyorsa al, diyorum kabul etmiyor. Zorunlu kalmadıkça konuşmuyor. Can şenliği olur dedim, can sıkıntısı oldu. Gece uykumun arasında sesler duyuyor, irkiliyorum. Hırsız girmiş diye tabancamı yanıma alıp başlıyorum odaları dolaşmaya. Meğer çocuk tuvalete çıkmış. Çıkmasın mı?
Sabah uyandığında kapıları yavaş açması, kapatmasını tembih ettim.
“Dede sen de amma korkakmışsın?” diye yanıt verdi devam etti;
“Bu korkaklıkla o kadar savaşta nasıl savaştın?” diye sormasın mı? Çocuk beni yaşlı görünce Osman Beyden bu yana olan tüm savaşlara katıldığımı düşünmüş olmalı. Kahvaltılarımda birkaç çeşit yiyecek yerim. Torun gelince açık büfe kahvaltı benzeri masayı donattım. Masada kuş sütü eksikti.
“Ben bunların hiç birini yemem” demesin mi?
“Sen ne yersin evladım?”
“Yulaf ezmesine süt karıştırır yerim. O olmazsa fasulye ve ya patates püresi yerim. Bunları yemem.” Ocağa patates koyup markete gittim. Rafları araya araya yulaf ezmesi buldum. Süt de aldım getirdim.Geldiğimde patatesler haşlanmıştı. Onu ezdim marketten aldıklarımı yanına bıraktım. Oyundan fırsat buldukça atıştırmaya başladı.
Bu böyle olmayacak. Dışarı çıkması için özendireyim dedim. Yakında oturan Deniz adında bir akranı var. Denizi ayarladım. Yalvar yakar bilgisayarın başından kaldırdım. Dışarı çıktı Deniz’le oynamaya başladılar. Kısa bir süre sonra suratı kırk kat eve geldi. Ne olduğunu sordum, bir şey demeden bilgisayarın başına geçti.
Biraz sonra Deniz’in annesi zili çaldı. Baktım Deniz’in burnu kanamış.
“Ne oldu Hava Hanım?”
“Ne olacak senin torunun vurmuş.”
“Öyle mi. Onun adına özür dilerim.”
“İsa gel buraya. Neden arkadaşını yüzüne yumruk attın? “diye içeri bağırdım. Oturduğu yerden:
“Dövüş oyunu Street Rage Fayter oynadık. O yüzden vurdum.” dedi.
Uzatmayayım değerli dostlar. Bir ay çok sıkıntılar çektim. Annesi babası gelip İsa’yı alınca tekrar yalnızlığıma kavuştum diye neredeyse zil takıp oynayacaktım.
Çocuk teyzesine gider. Teyzesi sevinir. Evde olmadık sorunlar çıkarır. Çocuk geri evine gidince teyzesi daha çok sevinir. Gülmecesindeki gibi ben de torun gelince sevindim; gidince daha çok sevindim.
Yalnızlığıma kavuşunca tatile gidip geri evine dönenlerin sevinci gibi bir sevinç yaşadım.
Yalnızlığınızın değerini bilin, diye anlattım..”
ahmet.kocak16@hotmail.com.

Hakkında Mustafa TEK

Ayrıca bakın

BAŞKAN İBİŞ: “CUMHURİYET, MİLLETİMİZİN BAĞIMSIZLIK VE HÜRRİYET TUTKUSUNUN EN YÜCE SEMBOLÜDÜR”

Karayakup Kasabası Belediye Başkanı Talat İbiş, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla bir kutlama mesajı yayımladı. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.