“Şu dağların yükseğine erseler / Lale, sümbül, mor menevşe derseler
Bir güzeli bir çirkine verseler / Güzel ağlar çirkin güler bir zaman…” diye devam eden bu güzel türkümüzü dinlerken davulu dengi dengine çalmayan evlilikleri anımsar; güzelin ağladığı çirkinin güldüğü bir zamanları düşünürdüm. O bir zaman kadının ekonomik güvencesinin olmaması, ailesinin sahip çıkmaması ve ayrıca baskıyla, dayakla bir ömür sürdüğü de olur.
Görücü usulüyle başlık parasını verip köyün en güzel kızını satın alanlar gülerdi bir zaman. Gelinlikle girilen evden kefenle çıkılması gerektiğine inanılan yıllardı. Kıza sevdiği biri olup olmadığı sorulmaz, “erkeğin çirkini olmaz” denilirdi. Zaman geçtikçe, gençler okudukça görücü usulüyle ve başlık parasıyla evlilikler çok azaldı. Birbirlerini tanıdıktan, birbirlerini sevdikten sonra evleniyor; güzelin ağladığı, çirkinin güldüğü bir zaman da türküde kalıyor.
“Bir yastıkta kocayın” dilekleri de tutmamış olmalı ki bir yastıkta kocayanların sayısı iyice azaldı. Boşanma nedenleri: Uzun yıllar bir arada yaşamanın verdiği bıkkınlık, ekonomik krizler, ailelerin evliliklere burunlarını sokması, hiç çıkarmaması, özgürlüklerinin kısıtlandığını düşünmeleri gibi pek çok nedeni vardır boşanmaların.
Kırk yaşlarında bir adamla parkta konuşurken evli olup olmadığını, çocuklarının olup olmadığını sorduğumda;
“Bir kızım var annesiyle kalıyor. Biz beş yıl önce boşandık.” demişti. Adam çok ağırbaşlı, çok efendiydi. Boşanacak adama hiç benzemiyordu. Demek ki boşayacak kadına denk gelmişti.
…
Türbanlı karısı olan ailecek namazlarını aksatmayan ve üç çocuğuyla uzaktan mutlu zannettiğim; işinde gücünde Faruk’la karşılaştım.
“Emekli ikramiyenle güzel bir daire aldın. Emekli aylığınla mutlu mesut yaşıyorsun değil mi Faruk?”
“Hocam sen yabancı değilsin; o daireyi benim melun karıya bıraktım. Ceketimi alıp kiralık bir eve çıktım. Üniversite sınavına hazırlanan çocuğa sürekli kavgadan dolayı huzurlu bir çalışma ortamı sağlayamadık. Psikolojisi bozuk karı kendinden başka kimseyi düşünmez. Bıktım usandım onun huysuzluğundan. Yirmi beş yıllık evlilikte neler çektim neler? Maddi yönden çok zorlansam da kurtulduğuma sevindim. Ev hanımı olduğundan olsa gerek mahkeme çocukları da evi de ona bıraktı. Ömrümü verdiğim daireye giremez durumdayım. Bu yaştan sonra ellerin evinde kiracı oldum.”
“Öyle mi? Çok üzüldüm! Ben, sizi uzaktan izler çok mutlu olduğunuzu düşünürdüm. Demek ki olay dışarıdan göründüğü gibi değilmiş.” dedim ve vedalaştım.
…
Yanında üç yetişkin çocuğuyla Songül Hanımla karşılaştım;
“Merhaba nasılsınız?”
“Hocam nasıl olalım işte? İyi diyelim iyi olsun.”
“Beyefendi, saygılı eşin nasıl, iyi mi?”
“O dışarıda melek evde şeytan olan adamı mı soruyorsun? Yüzünü şeytan görsün. Biz boşandık. İki yıldır görmedim.”
“Öyle mi? Duymamıştım. Üzüldüm.” Büyük kızı söze girdi:
“O köpek adam anneme ve bize çok çok kötülük yaptı.”
“Öyle demesen kızım. Ne de olsa o senin baban.”
“Öyle baba olmaz olsun! Babalara gelsin. Öldüğünü duyduğum gün bayram edeceğim.”
“Allah Allah! Ne yaptı bu adam size de böyle kötü dualar ediyorsunuz?” Anneleri söze girdi:
“Hocam psikolojisi çok bozuktu. Doktora git dedikçe “ben deli değilim” der gitmezdi. İşten attılar. Kirayı bile ödeyemez olduk. Babam yardım etmeye başladı. Taşıma suyla değirmen dönmüyor. İşe girdim. Akşama kadar evde yer içer yatar akşama da beni döverdi. Çocuklar beni elinden kurtarmak için çabaladıkça onları da döverdi. Bıktım usandım. Ayrı bir ev tuttum. O eve çıktım. Biliyorsun iri yarı katil suratlı biridir. Beni ve çocukları öldürecek diye çok korkardım. Polisten destek gördük de canımızı kurtardık. Yaa hocam işte böyle. İşiniz vardır sizi tutmayalım. Hadi kalın sağlıcakla.”
…
Niğdeli Ali Beyle Muğlalı Aysun Hanım birbirine çok yakışan çiftlerdi. Davul bu kez dengi dengine çalmıştı. Onlarla aynı okulda çalışmıştım. Ali Bey Kadir İnanır kadar yakışıklı, Aysun Hanım Türkan Şoray kadar güzeldi. Onlar evlenemedi ama benzerleri evlenmişti. Çok mutlu aileleri vardı. İki de pırıl pırıl çocukları vardı.
Geçenlerde Ali Beyle karşılaştım. Hal hatır sormanın ardından eşini sordum; yüzü düştü. Ayrıldıklarını anladım. Zaten o da anlattı:
“Ahmet Hocam güzelliğine vurulduk evlendik. Huyu kötüydü. On beş sene neler çektirdiğini bir Allah bilir de ben bilirim. İki dairemiz vardı; mahkeme birini ona birini bana verdi. Çocukların velayeti de ona geçince bir başıma kaldım. Şimdi çok mutluyum. O hemen evlendi. Güzelliğine aldanan, başına bela kaptığından habersiz biri hemen kaptı. Adam ancak bir yıl dayanabildi. O da ayrıldı.”
“Siz evlenmediniz mi?”
“Onun ayarında güzel bir kadın bulamam. Af edersin attan inip eşeğe binemem. Sütten ağzım yandı yoğurdu üfleyerek yiyemem bu yaştan sonra.”
Seksenli yıllarda aktif çalıştığım için çok insanla muhatap olurdum. O yıllarda bir öğretmenin eşinden boşandığına tanık olmuştum. Bu yıllarda emekliyim ve fazla insanla karşılaşmama rağmen çok boşanmış aileye tanık oluyorum. Buradan da mini bir anket sonucu çıkaracak olursam;
boşanma oranı katlanarak artmaktadır.
ahmet.kocak16@hotmail.com