Mesleğimin üçüncü yılında 7 Kasım 1982 Anayasa referandumunda il sandık kurulunda memur üye olarak çalıştığım köyde görevlendirilmiştim. İlçeden bir memur sandık kurulu başkanı olarak gelmişti. Başkan başladı tutanak defterini yazmaya. Yazdığı tutanakları önüme koydu imza için. Öğrenmek için tutanakları dikkatlice okumaya başladım. İlk, “AN İCME TUTANA” başlığını okuyunca başkandan öğreneceğim bir şey olmadığını anladım.
Başlığı ve diğer tutanakları yanlış yazdığını söyledim diğer kurul üyelerine duyurmadan. Kabul etmedi. “Ben koskoca başkanım. Senden mi öğreneceğim.” der gibi baktı. Diğer tutanaklarda da bolca yazım yanlışı vardı. O tutanaklar ve diğer evraklar hatalarla dolu olarak torbaya kondu, gitti.
Bu durum; “böyle adamlar sandık başkanlığı yaptığına göre ben haydi haydi başkanlık yapabilirim” öz güvenine sahip olmama neden oldu. 12 Eylülden sonraki ilk seçimde idareci olmam nedeniyle okul sorumlusu olarak görev yaptım.
Başka bir seçimde bir köye sandık başkanı olarak görevlendirildim. Oy verme işlemi devam ederken mühendis olduğunu söyleyen bir vatandaş:
“Başkan, babam yatalak hastadır. Oy pusulasını ve mührü ver götürüp oyunu kullandırıp getireyim” dedi. Kabul etmedim. Çok ısrar etti, şikâyet edeceğini söyledi. Aynı köyden üyelerden biri: “Kullanmasa ne olur sanki? Cezası beş liradır. Hem böyle yapıp sonra şikâyet etmeyeceğin ne malum? Koca mühendis adamsın ödersin ne olacak?” demesine daha da sinirlendi. Gittikten sonra bir üye:
“Çok zengindirler ama para diye geberirler.” diye açıklamada bulundu.
Baktım, traktör römorkunda yatar haldeki babasını getirmiş mühendis okul bahçesine. Memur üye ile oy pusulasını yanına götürdüm. Mührü bastırıp sandığa attım.
İkindiye doğru köyde sala okundu. Beni aldı bir sıkıntı. “Yatalak adamı getirtip ölümüne neden oldum!” diye üzüldüm. Sala sonunda ölenin adını bir kâğıda yazdım. İmza tutanağıyla karşılaştırdım. Baktım ölen kişi o yatalak adam değilmiş.
Dört yıl sonra yapılan başka bir seçimde de yeni atandığım ilçe merkezinde sandık başkanı olarak görevlendirildim. Kurul, okulun bulunduğu mahalleden kişilerden oluşuyordu. Bir kaçı da öğrenci velimdi. Oy verme normal seyrinde devam ederken uzun boylu, kerli ferli bir adam içeri girdi. Ben hariç tüm sandık üyeleri ayağa kalktı; “abi hoş geldin” dediler. Adam, kimlik ve seçmen kartı vermeden oy pusulası istedi. Üye uzatırken engel oldum;
“Beyefendi kimliğinizi getirin öyle kullanın oyunuzu.” dedim. Şok geçiren adam:
“Sen benim kim olduğumu bilmiyorsun anlaşılan başkan.” dedi.
“Kim olduğunuz önemli değil. Yasa gereği kimliksiz oy kullanamazsınız” dedim. Orada benimle ağız dalaşına girdi. Baktım vatandaşlar sırada ve oy kullanılmasına engel oluyor polis çağırıp dışarı gönderdim. O gidince kurul üyeleri:
“Hocam ne yaptınız bu adam iktidar partisinin ilçe başkanıdır. İnşallah size bir kötülüğü dokunmaz” dediler.
Bir süre sonra ilçe seçim müdürlüğünden bir memur geldi:
“Hocam hakkınızda şikâyet var. Vatandaşa oy kullanırken zorluk çıkarıyor muşsunuz?” dedi. Kimin şikâyet ettiğini anladım ve durumu izah edip memuru gönderdim. Adamın evi okulun karşısındaymış. Eve gidip kimliğini alıp gelmiyor da beni uğraştırıyor.
Oy kullanma devam ederken ilçe başkanı kimliğini getirip oyunu kullandı, gitti. Konuyu açmadı. Süngüsü düşmüştü. Adamın karizması çizilmişti bir kere.
Beşten sonra işlemleri tamamlayıp torbayı sırtladığım gibi ilçe seçime gittim. Yargıç da orada oturuyordu. Ben ceketimi ilikleyip içeri girdim. Bizim başkan ayak ayaküstüne atmış halde oturuyordu. Sigarasından bir nefes çekip:
“Sen, baksana bana! Tanıdın mı beni?” diye sordu.
“Evet tanıdım. Siz kimliksiz, seçmen kartsız oy kullanmak isteyen vatandaşsınız.” dedim. Adam bana sataşacak yer arıyordu besbelli. “Sen ne iş yapıyorsun, nerede çalışıyorsun?” diye sorunca;
“Ne yapacaksın. Şark görevimi yaptım oraya gönderemezsin. Buradan daha mahrum başka yer de yok.” dedim.
Yargıç baktı durum kötüye gidiyor, evrak teslimi yavaşladı. Olaya müdahale etti adamı susturdu.
İlçe seçim kurulunda çalışan bir tanıdığım sonradan anlattı; ilçe başkanı o öfkeyle yargıcın odasına girmiş, yalan yanlış bilgilerle beni şikâyet etmiş. Hangi kurumda çalıştığımı sormuş. Söylememiş tabi. “Ben o memuru bu ilçeden sürdürmezsem bana da başkan demesinler” falan diyerek bağırmış çağırmış. Bunun üzerine yargıç memur göndermiş. Memur durumu anlatınca:
“Bravo sandık başkanına! Görevini layıkıyla yapmış. Kimliğinizi alın ve gidin oyunuzu kullanın başkan.” deyip göndermiş adamı.
Emekli olmadan son sandık başkanlığımda oy sayımına geçtik. Bir oy eksik çıktı. Kendi aramızda konuşmalarımızı duyan bir kadın gözlemci başladı:
“Görevinizi doğru dürüst yapın. Nasıl oluyor da bir oy eksik çıkıyor.” diyerek durduk yere bağırıp çağırmaya başladı.
“Hanımefendi sakin olun. Sessiz durursanız o eksik oyu bulacağız.” dedim kadın delirmiş gibi bağırıp çağırmaya devam edince kadın memurum dayanamadı bağırarak onu polisle dışarı attıracağını söyledi. Kadın, “Sizi şikâyet edeceğim” diyerek çıktı, gitti. Biz o bir oyun nereden kaynaklandığını bulup, tutanakları hazırlamaya başladık.
Resmi giyimli bir polis, elinde kâğıt kalemle kapının önüne oturup;
“Sonuçları söyler misiniz başkan” dedi. Yazmaya o kadar iştahlıydı ki sormayın.
“Siz güvenlikten sorumlu devlet memurusunuz. Ne işiniz var sonuçlarla? Gidin görevinizi yapın. Birazdan kapıya tutanağı asacağım oradan alırsınız” dedim. O da gitti.
Emekli olunca sandığın karşısına tarafındaydım. Kimi zaman okul sorumlusu, kimi zaman gözlemci olarak görev yapmaya devam ettim. Sandığın karşı tarafında görev yapmak gibisi yokmuş.
ahmet.kocak16@hotmail.com
