Anasayfa / Güncel / GERİDE KALANLAR

GERİDE KALANLAR

“Ölenler ölümü bilmez, ölüm kalanlar içindir.” der Şükrü Erbaş
Ölüm yaşamın gerçeğidir. İlerde ne olacağını bilemiyoruz. Ölen insan artık yaşamadığı için geride kalanların neler yaşadıklarını bilemez. Bu yazımda geride kalanların neler yaşadıklarını yazmak istedim.
Bir yıl önce yaşamını yitiren, yirmi yıl önce aynı okulda görev yaptığım Musa Şimşek, 65 yaşında yaşamını yitirmişti. Cenazede tanıştığım iki oğluyla buluşmak onun ölümünün ardından ailenin neler yaşadıklarını sorup yazmak istedim. Sağlıklıyken birden ölümüyle geride kalanlar neler yaşadılar, neler yaşıyorlar?
Arkadaşımın ani ölümüyle ben neler yaşadım, yaşıyorum; duyduğumda çok üzüldüm. Bencil duygularım ölümün bana çok yakın olduğunu duyumsattı tedirgin oldum. Ardından onun toprağa verilmesi telaşını atlattıktan sonra -vücuda giren merminin acısı ilkten nasıl hissedilmezse- ben de birkaç gün sonra asıl acıyı yaşamaya başladım. Onunla gezdiğim mekânlar onu anımsattı bana. Sık sık gezeceğim, dertleşeceğim insan artık yoktu. Hiçbir insanın yerini başka insan dolduramaz; hepsinin bizde özel bir yeri vardır.
Oğulları Kağan ve Hüseyin’le buluşmak, onlarla babalarıyla gezdiğimiz yerlerde gezmek düşüncesi geldi aklıma. Aradım. Musa Beyle her zaman buluştuğumuz yerde buluştuk. Babalarıyla gittiğimiz yerlere gitmeye karar verdim. Her zaman oturduğumuz kahvehanede her zamanki masamıza oturup aynı garsona çay söyledim.(Garson arkadaşımın nerede olduğunu merak etmiş midir, bilemiyorum. Bir garip bakıyor, sormaya cesaret edemiyor gibi bir hali vardı.) Çaylarımızı yudumlarken sordum:
“Babanızın ölümünden sonra geride kalanlar olarak neler yaşadınız, neler yaşıyorsunuz?” Kağan:
“Az önce sağlıklı olan bir insanın birkaç saat içinde ölüme gidişi çok sarsıyor insanı. İlk anda şoka giriyorsunuz. İnsanların yönlendirmesiyle hareket ediyorsunuz. Örneğin dedem yıllarca sağlık sorunlarıyla boğuştu. Bir bakıma bizi kendi ölümüne hazırladı. Babamın ölümünde hazırlıksızdık. Ne yapacağımızı bilemedik. Hemen sizi aramıştım. Sonraki günlerde düşündüm; “bu dünyanın on üç milyar yılında hiç birimiz var değildik. Şurada elli bilemedin yüz yıldır varız. Sonrasında ilk on üç milyar yıl öncesi gibi olacağız.” böyle düşünceler insanı rahatlatıyor.” Araya girdim;
“Nasıl doğuşumuz bizim için her şeyin doğuşu olduysa, ölümümüz de her şeyin ölümü olacaktır. Öyle ise, yüz sene daha yaşamayacağız diye ağlamak, yüz sene evvel yaşamadığımıza ağlamak kadar deliliktir. Ölüm başka bir hayatın kaynağıdır. Bu hayata gelirken de ağladık, eziyet çektik, bu hayata da eski şeklimizden soyunarak girdik.” der Montaigne”
“Evet. Aynen öyle.”
“Babanızın size çok iyi davrandığını, üzerinize titrediğini biliyorum. Sizi kıran kötü bir anınız olmamıştır. Ona hiç kırılmamış olmanız da daha fazla acı çekmenize neden oldu mu?”
“Öyle. Kötü anılarımız olsaydı belki daha az acı çekerdik.”
“Torunu Musa da ona çok düşkündü. Birden ortadan kaybolmasıyla o neler yaşadı, yaşıyor?”
“Kendi acımızı bırakıp dedesinin ölümünü ona nasıl anlatacağımızı düşünmeye başladık. Psikologlarla görüşüp bilgi aldık. Dedesinin evine her gün giderdi. Eve geldiğinde “kabanımı, ayakkabılarımı dedem çıkaracak” derdi. Birkaç gün dedesinin evine götürmeyip gezdirdik. Birkaç gün sonra babamların evine geldiğinde dedesini göremedi. Şaşkındı. Dedesinin artık kabanını çıkaramayacağını nedenleriyle anlattık. Sessizliğe büründü bir süre. Sonra hırçınlaştı; oyuncaklarını yerlere attı. Köpeğin yanına gitti. Onu sevdi. Bizim kendisine anlattıklarımızı ona anlattığına tanık olduk;
“Bak Tarçın artık dedem ölmüş. Ölmek bir daha bizimle olamamak demekmiş. Sen de ben de onu göremeyeceğiz artık. Üzülme tamam mı?” diye köpeği teselli edişi bizi duygulandırdı tabi.”
“ Hüseyin sen evde annen babanla kalıyorsun. Tarçın da babanıza düşkündü. O yokluğuna nasıl tepkiler verdi?”
“Tarçın da çok etkilendi. Babamın gezmeye götürdüğü saatlerde kapıya gelip dışarı götürülmeyi bekledi. Babamı göremeyince çenileyerek kapıyı tırmaladı. Tuvaletini kumuna yapardı. Birkaç kez evin çeşitli yerlerine yaptığını gördük. Bu durumu onun yokluğunda dikkat çekmek için olduğunu anladık.”
“Hüseyin sen neler yaşadın?”
“Yaşam dediğimiz ortamın birden boşaldığını hissettim. Yapayalnız kalmış gibiydim. Sabahları kapımı tıklatır;
“Günaydın Hüseyin. Hadi kahvaltın hazır” derdi. İlk uyandığım uyku sersemliğinde onun öldüğü aklıma gelmiyor. Bir süre kapıyı tıklatmasını bekliyordum. Gelen giden olmayınca öldüğü aklıma geliyor ağlamaya başlıyordum. İlk günlerde elimi yüzümü gözyaşlarım yıkar olmuştu. Bu bir süre böyle devam etti. Böyle zamanlarda çalışmak, kendini işe vermek çok yararlı oluyor. Anlayışlı olan, bir yıl önce babasını kaybeden patronum bana daha çok iş yüklemeye başladı. Nedenini bildiğim için ses etmedim. Çok çalıştım. Mesaiye kaldım. Eve yorgun geldim. Bir hafta sonra eskisi gibi yastığa başımı koyunca uyumaya başladım. Bu acımın küllenmeye başladığına işaretti.”
“Her ikinize de beni kırmayıp geldiğiniz için çok teşekkür ederim. İsterseniz zaman zaman buluşup sonraki gelişmeleri de anlatmanızı isterim.”
“Biz teşekkür ederiz. Onu anmak, onu anlatmak biraz da acıların üzerine gitmek gibi oldu. Kendimizi iyi hissettirdi. Asıl biz teşekkür ederiz.”
“Ölenle ölünmüyor. Yaşam devam ediyor. Size sağlıklı günler, uzun ömürler diliyorum.”
ahmet.kocak16@hotmail.com

Hakkında Mustafa TEK

Ayrıca bakın

SAHTE GÜBRE VE İLACA DİKKAT

Sarıkaya Ziraat Odası Başkan Şevki Güngör Sarıkaya’lı çiftçileri uyardı. Başkan Güngör; “Ziraat odamız kâr amaçsız …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.