65+ bedava seyahat kartımı aldım. Haftada yaklaşık olarakyüz elli lira belediye otobüs kartına verirdim. Artık günlük altı kez bedava seyahat edebileceğim kent içinde. Paralıyken çok işim çıkıyor sık sık otobüse biniyordum. Bir hafta oldu hiç işim çıkmadı ve otobüse binemedim. Bedava olunca cazibesi kalmadı demek ki.
Kartın kaldırılacağı dedikoduları yayılmıştı birkaç ay önce. Davulun bana gelince patlayacağını düşünmüş, üzülmüştüm. Neyse ki kartıma kavuştum. Belediye seçimlerinden sonraya ertelenmiş olabilir. Bakalım göreceğiz…
Kart işe yarasın; bir de bakayım gerçekten bedava mı, diye denemek için otobüse binip Heykele doğru yola çıktım. Bir durak sonra aynı okulda çalıştığım, eşini birkaç yıl önce kaybeden emekli matematik öğretmeni Maksut Bey bindi. Benden on yaş büyük olan arkadaşım hafif aksayan adımlarla yürürken yolcuları süzdü. Süzme neticesinde beni gördü. Her karşılaşmamızda söylediği ilk tümceyi söyledi:
“Yahu nerelerdesin hiç gözükmüyorsun?” Yanıma oturdu. Ben de her karşılaşmamızda söylediğim:
“Daha geçen gün pazarda karşılaşıp ayaküstü sohbet etmiştik unuttunuz mu?” sözle karşılık verdim.
“Çok yalnızım Ahmet Bey çook! Duvarlara baka baka vakit bir türlü geçmiyor. Kitap okumaktan, televizyon izlemekten bıktım usandım. Yaşlılık kötüdür. Yalnızlık da kötüdür. İkisine birden yakalanmak daha da kötüdür. Ben ikisine birden yakalandım.”
“Maksut Bey, korolara katılın. Şiir yazın. Anılarınızı yazın. Takı tasarımı, resim kurslarına falan katılın. İlginizi çeken bir dernekte çalışın.”
“Hiç biri ilgimi çekmiyor. Çok usanıyorum. Vallahi günde iki kez belediye otobüsüne biniyor, son durağa kadar geliyorum. İnsan yüzü görüyor, sosyalleşmiş gibi hissediyorum.”
“Dert etmeyin. Yalnızlığınızla barışın. Bir sizin başınızda değildir. Pek çok insan sizin gibi yaşıyor; kimi zorunlu, kimisi kendi seçimi olarak. Hani bir söz var internette sık sık paylaşılır; “Hayatınızda kaliteli insanlar olsun gerçekten seven. Hiç dikkat ettiniz mi? Kaliteli insanlar çoğunlukla yalnızdır. Neden mi? Çünkü çizgisi sabittir. Yaranmak uğruna çizgisinden sapmaz. Yağcı, yapmacık değildir. Esnek, gevşek değildir. Kişiliği sabittir, Kişiden kişiye şekillenmez, Nettir. Dürüsttür. Yüreklidir. Karakteri sabittir. Karşısındakine göre değişiklik göstermez. Dili ile içi birdir. Herkese aynı değildir. Kimsenin oyuncağı olmaz.” dedim bu da teselli etmemiş olacak ki;
“Ahmet Bey bu söze siz inanıyor musunuz? Bana biraz züğürt tesellisi gibi geldi.”
Haline çok üzüldüm tabi. Çalışırken etrafı insanlarla dolu olan adamın düştüğü hal; yalnızlığın ne kadar zor bir durum olduğunu; günlük olağanı haline getirdiği belediye otobüsü seyahati anlatıyor.
Yüzüne baktım; uzun yıllar yer çekimine maruz kalan gözaltı torbacıkları ve yüz derileri aşağı doğru sarkmıştı. Yer, biz canlıları çeke çeke sonunda bağrına basıp kurtuluyor.
“Bırakmayın kendinizi Maksut Bey; sizin emsalleriniz parti başkanlığı yapıyor, ülke yönetiyor.” dedim.
“Tabi sana göre bir sorun yok; yazmayı seviyor, yazıyorsun. Torunların yanında torun seviyorsun. Ben öyle miyim? Çocukları iyi üniversitelerde okuttuk. İkisi de yurt dışında çalışıyor. Yılda bir ay ya geliyorlar ya gelmiyorlar. Bir başıma kaldım.” diye yanıtlarken yüzünde özlemle karışık acı belirdi.
Bursa’da emeklilerin, yalnız yaşayanların büyük çoğunluğu sanat çalışmalarına, sosyal aktivitelere katılırlar. Müzik korolarında, şiir dinletilerinde, resim sergilerinde, kitap fuarlarında çeşitli etkinliklerde vardırlar.
Bütün bunların yanında kahvelerde iskambil oynayanlar, parklarda gelene geçene boş boş bakanlar, cami avlularında olan kahvelerde gününü geçirenler… Günde beş vakit abdest almak, namaz kılmak ve cemaatle oradan buradan konuşmak, dertlerini tasalarını anlatmak da sağaltım gibi geliyor onlara besbelli…
Cumhuriyet Meydanına geldim. Oturacak yer yok. Yaşadığımız derin ekonomik krizden sonra çay, simit pahalanınca bedava parkların sakinleri daha da çoğalmışa benziyor. Koza Han’ı dolaşırken ezan okundu. Banklarda oturan yaşlıların yarısı camiye gider, biliyorum. Tekrar geldiğimde yerlerin yarısı boşalmıştı. Kendime en güzelinden, gelene geçene en hâkim yerinden bir yer bulup oturdum. Ben de Ulucami cemaati gibi başladım gelene geçene bakmaya.
Yirmi beş yıldır çarşıya geldikçe burada oturur insanları gözlemlerim. Son yıllarda yalnız dolaşanlar çoğaldığı gibi yüzlerinin asık olduğu gözümden kaçmadı. Kılık kıyafetlerde özensizlik de gittikçe artıyor. Yüzlerce Maksut önümden resmigeçit yapıyormuş gibi hissettim ilk kez.
“Sevmeyi falan değil, yalnızlığı öğren. Çünkü zor zamanlarda, en çok ona ihtiyacın olacak.”
Yalnızlığı öğrenemeyen Maksut Bey gibi sızlanarak geçirir ömrünün kalanını.
ahmet.kocak16@hotmail.com
