Kemalettin Bey sitenin cümle kapısından çıktı. Soğuktan korumaya aldığı ellerini on yıllık solmuş kabanının ceplerine sokmuş vaziyette, önüne bakarak; çalıştığı, hiç de mutlu olmadığı özel okula doğru yürümeye başladı. Arkasından bakan herkesin; asgari ücretten az ücretle ücretli öğretmenlik yaptığını, bundan dolayı yürüyüşünden kolunun kanadının kırık olduğunu sezdiği bir öğretmendi.
O yürüyüşte; okulu bitirdiği günlerde tok karnın, sağlıklı vücudun yerini yetersiz beslenme, moral men çöküş ve aşırı çalışmayla yavaş yavaş erimeye başlayış; dört yılda hızla dökülen saçlar ve zayıflayan vücudun çelimsiz hale gelmesi, bozulan psikolojiyi uyuşturarak iyileştirmeye çalışmanın yan tesiri ile diğer organların bozulmaya başladıkları seziliyordu. Üç kuruş paraya beş para etmeyen velilerin ağızlarının kokusunu çekmek zorunda kalmak kahrediyordu.
İyinin iyisi gibi, kötünün kötüsü de vardı kuşkusuz. O yine kavgalı da olsa, dirliği bozulsa da-şimdilik- aile bütünlüğünü koruyabilmişti. Tamamen işsiz, bomboş kalıp başına gelenleri tüm gün düşüne düşüne kafanın tamamını yiyenler yerine, kafanın yarısını yemek bile teselliydi kendisi için. Sosyal yaşamı yoktu., Okuldan eve evden okula yaşadığı için sosyal yaşamı bitmiş, yalnızlığa mahkûm olmuştu. Üniversite yıllarındaki sosyal yaşamı, neşesi kalmamıştı.
Gelen belediye otobüsüne binerek bütün dertlerini egzoz dumanların arasına karıştırarak gözden kayboldu…
Egzoz dumanlarının arasında atanmış arkadaşlarına gıptayla bakışı; çalışan eşinin, “canın sağ olsun” desteğinin yavaş yavaş yerini;
“Ders çalışmazsan böyle sürünürsün”, bir süre sonra özel okul iflas edip temelli işsiz kalınca eşinin
”Zaten evde oturuyorsun bir de yeni ayakkabı almışsın?” demesinin ardından gittikçe dozu artan laf sokmalarla karşılaşıyordu.
“Ben yorgunum. Bari evin işlerini yapsaydın. Bakıcıya çok para veriyoruz. Dizini kır da çocuğa bak bari. Ne tembel adamsın. Önüme bir kap yemek koysaydın. Annen baban oğlunun aldığı çeşit çeşit yemekleri yemeye mi geliyorlar sık sık. Keşke Veysel’le evlenseydim” sözlerine katlanmak zorunda kalıyordu.
Erkekler çalışmayan eşlerine yıllarca bakar sorun etmezler. Kadınlar çalışmayan, evde tembel tembel oturan kocalara dayanamaz sonunda boşarlar. Eşi işten atılan, çalışmak zorunda kalan kadınların eşlerini boşadıklarına çok tanık oldum. Bu değişmez kural Kemalettin Beyin de başına geldi. Eşinden ayrılıp babasının evine gitti. Şimdi de babası başladı:
“Oğlum emekli aylığım yetmiyor. Bir de sen geldin. Tembelliğin yüzünden yuvanı da dağıttın. Öğretmenlik dışında bir iş bak kendine.” Baktı. Sonunda bir markette çalışmaya başladı.
…
Bir dostumun bürosuna ziyaretine gittim. Çaylarımızı yudumlarken; eli yüzü, konuşması, davranışları düzgün biri girdi. Dostum:
“Tanıştırayım Bilal Bey meslektaşınızdır.” diyerek tanıştırdı. Sohbet biraz ilerleyince Bilal Bey ziyaretinin nedenini söyledi:
“Bizim tarikat, kurban bağışlarını alarak yoksul insanlara dağıtan bir hayır kurumudur. Eğer lütfederseniz bu yıl kurbanlarınızı biz keselim.” dedi. Garipsedim ve bir öğretmenin böyle işlerle uğraşmasına şaşırdım.
“Bilal Bey eli yüzü düzgün, iyi bir öğretmene benziyorsunuz. Acaba bu tarikat sizi kullanıyor mu? Bence bu işlerden uzak durup mesleğinize yoğunlaşsanız, başarılı öğrenciler yetiştirseniz. Kim bilir aylardır okuldan kalan zamanlarınızı bu işle uğraşarak geçiriyorsunuzdur. Bir ağabeyiniz olarak sizi uyarmak isterim.” dedim. Beklediği ilgiyi göremeyince girişteki güler yüzünü düştü. Soğuk bir ”hayırlı günler” dileyerek ayrıldı.
Aradan üç yıl geçti. Yine dostumun bürosuna gittim. Hoş beşten sonra;
“Hani anımsar mısın büroma benim komşum olan Bilal hoca gelmişti? “
“Evet anımsadım. Bizden bir tarikat yararına kurban bağışı yapmamızı isteyen bir eğitimciydi. Çok garibime gitmişti. O nedenle yüzü bile hafızamda.” dedim. Koltuğunda geriye yaslanarak:
“İşte o Bilal’in karısı da öğretmendi. Karı koca bankadan kredi çekerek benim oturduğum siteden bir daire almışlardı. Karısı da o tarikat için uğraşırdı. Bir kez de benim hanımı sohbetlerine çağırmıştı da komşu hatırına katıldığını anlatmıştı hanım. Oradan biliyorum. Darbeden sonra ikisini de görevden atmışlar. Taksitlerini ödeyemeyince banka dairelerini icra yoluyla satışa çıkardı. Satılana kadar oturacaklarmış. Satıldıktan sonra kiraya çıkacaklarmış. Bir arabaları vardı onu satıp bu güne kadar idare etmişler. Siz o gün nasihat etmiştiniz de yüzü düşmüştü. Ben de zaman zaman vaz geçmesini söylerdim de bildiğini okurdu.” derken yardımcısına çay getirmesini söyledi. Koltuğuna yaslanıp kendi işlerinin yerinde olmasının hazzının komşu Bilal hocanın başına gelenleri anlattıktan sonra arttığını ima eder gibi gözlerime baktı: Devam etti:
“Dairesi geçen satıldı. Çok ucuza gitti. Siteden gittikten sonra bir daha görüşemedim. Komşulardan biri özel bir etüt merkezinde çalıştığını söyledi. Gül gibi mesleğin var; senin ne işin var tarikatla marikatla. Kimisi öğretmenliği bulamaz kimisi değerini bilemez.” dedi ve üzüldüğümü anlayınca konuyu değiştirdi.
ahmet.kocak16@hotmail.com
EtiketlerManşet
Ayrıca bakın
GELECEĞİN TENİSÇİLERİ SARIKAYA’DAN ÇIKACAK
Sarıkaya Belediye Başkanı Osman Gözan spora ve sporcuya verdiği değerle ilçemizde tanınıyor. Sarıkaya Belediyesi kültürel …