Anasayfa / Güncel / ORTAOKUL ÖĞRETMENLERİMİZ-1

ORTAOKUL ÖĞRETMENLERİMİZ-1

Sarıkaya Ortaokulu’nda 1970-1971 Eğitim-Öğretim yılı başladı. Öğrenciler ve öğretmenler ortaokul olarak kullanılan betonarme yeni binanın önünde sıra olup beklemeye başladılar. Karşısında yer alan sarı boyalı tek katlı bina boş, sadece özel günlerde salonu kullanılıyor. Okunun arkasında yarım kalmış bir öğrenci yurdu binası var. Bir türlü tamamlanıp köylerden gelen öğrencilere kapısını açamadı. Öğrenciler ve öğretmenler yavaş sesle konuşuyor, birazdan gelecek okul müdürü Turan Kayar’ı bekliyorlar.
Okul Müdürü Turan KAYAR karşıdan gözükünce sessizlik oldu. Yakınlardan geçen bir arının sesinden başka ses duyulmuyor. Sert bir görünüşe sahip okul müdürünün zayıf yüzüne bakıyor bütün gözler. Müdür konuşmasını yapıyor. Sert mizaçlı bir adam olduğu her sözünden, her hareketinden anlaşılıyor. Ast subayken okuyup öğretmen olmuş, diyorlar. Sertliği ve disiplinli oluşu oradan geliyor olmalı. Müzik derslerine gireceği anlaşılan Lokman Ertaş İstiklal Marşı’nı söyletiyor.
İlk derse girecek öğretmeni merakla bekliyoruz. Ve nihayet sınıfın kapısı sertçe açıldı;
Rıfat ERGÜN girdi derse. Denizlili olduğu söylenen; orta boyda, göbekli, sık sık eli arkasında bağlı gezen, gür bıyıkları aşağı doğru sarkıktı. Sosyal Bilgiler dersimize girerdi. Sarıkaya’yı ülkücülükle, bozkurtla tanıştıran öğretmendi. Bir öğretmenin bir ilçeyi nasıl değiştirebildiğine örnekti. O da pek gülmeyen sert mizaçlı, bir öğretmendi. (Bir arkadaş Rıfat hocayı Denizli’de ziyaret ettiğini, Nurten öğretmeni de çağırdığını, kendisi ile çok ilgilendiklerini, Sarıkaya’yı ve adını anımsadıkları öğrencilerini sorduklarını anlatmıştı.)
İlk teneffüsteyiz. Köyden gelmişim. Bahçeye çıkıp oynayacak bir arkadaşım yok. Sınıfta oturup arkadaşları aklımdan geçiriyorum;
“Orta bire yeni başlayan yüz elliye yakın öğrenci var. Bu öğrencilerden Sarıkaya kamuoyunun yakından tanıdığı bir kaçı geçti aklımdan; Recep SANAL, Abdulkadir AKGÜL, Halis ESMER, Adnan ÜNAL, Ertuğrul AYTEKİN, Faruk ŞAHİN, Rahmi POLAT, Mehmet TEKİN, Ahmet KILIÇ, Şaziye AÇIKEL, Süheyla KARSLIOĞLU, Nuray YILDIZ, Satı ALTUN, Semra KUNT, Gülhan GERÇEK…” İkinci ders başlıyor;
Nurten GÜZEN Fen Bilgisi dersine girdi. İlk kez kadın bir öğretmen gördüm. Kendisini ilgi ve dikkatle izledim. Öfkeli ve zayıf bir öğretmen. Kollarını göğsü üzerinde bağlamış sıraların arasında geziyor; bize neler yapmamız, neler yapmamamız gerektiğini anlatıyor. Ciddiyetle ve dolu dolu işledi dersini. Yarın için çalışacağımız konuyu verdi. Sonraki günlerde daha yakından tanıdık öğretmenimizi. Bize vururken kemikli elleri acıdığından olsa gerek; kitaplarla ve ya cetvelle döverdi. Rıfat Ergün’le evlendi.
Sık sık hayallere dalıyorum. Baktım; hayal kurmanın, düşüncelere dalmanın yeri değil burası. Birkaç kez “ sen söyle” denildiğinde dalgın olduğum için yanıt veremedim azar işittim, eli her zaman şamar vurmaya alışık olanlardan şamar yedim. Hayal kurmayı bıraktım, Pür dikkat öğretmenleri dinlemeye, dediklerini yapmaya başladım. Bundan sonra hayal kurmak, dalıp gitmek yok…
Ali KAYA müdür yardımcısı. Elinde kazma sapıyla geziyor. O da okul müdürü gibi sert biri ve ikisi de sürekli çocukları dövüyorlar. Okul dağıldıktan sonra kahveleri gezer, öğrenci evlerini gezer, çarşıda gezer bizi hep disiplin altında tutarlardı. Okul müdürünün Baran Caddesi’nde bir öğrencinin şapkasının düzensizliğini görerek tekme tokat dövdüğüne tanık oldum ve oradan hemen uzaklaştım.
Bir teneffüste aşağıdaki tuvaletten çıkan birinci sınıftaki bir çocuk müdür odasının önünden geçerken, odasından çıkan okul müdürü, çocuğa şiddetli iki şamar vurdu. Bahçede ağlayan çocuğun yanına gidip onu teselli etmeye uğraştığımı anımsıyorum. Hiçbir şey yapmadan da okkalı iki şamar vurur, beş parmağının izi yüzümüzü çiçek açmış gibi yapardı. Öğretmenin vurduğu yerde gül bitermiş; bizim yüzümüzde biten gülün dikeni olsa gerek ki; çok acıtıyordu. (Beş yıl önce bir arkadaş Turan Bey’i Trabzon’da bir lisede müdürlük yaparken ziyaret ettiğini, kendisiyle çok ilgilendiğini, yemek ısmarladığını anlatmıştı.)
Mustafa ŞİMŞEK Kayserili Türkçe öğretmenimizdi. Sınıfın en kısa boylularındandım. Benim o zamanki boyumdaydı. Sınıflarda sakal tıraşı olan boyu uzun çok öğrenci vardı. İlk düzenli sakal tıraşımı öğretmen olduğum yıl olmuştum. Mustafa Bey, sürekli tıkalı burnunu açıyormuş gibi sesler çıkarırdı. Maaşı yetmezmiş de zengin olduğu söylenen babasından para istermiş, derlerdi. Mantı en sevdiği yemekti. Bizi hep ‘mantıcı’ diye hem sever, hem döverdi. En sevdiği şey de kulak memelerimizi yoğurmaktı. Benim gibi kısa boyluları zıplamadan, uzun boyluları zıplayarak döverdi. Kısa kesilmiş saçlarımızı önden arkaya doğru sıvazlardı. Orta üçte okuyan iki iri yarı öğrencinin okul bahçesinde Mustafa Şimşek’le kavga ettiklerine tanık olmuştum. Yaşamımda beni şok eden birinci olay bu olaydı. İkinci şokumu İkiz Kulelere çarpan uçaklarda yaşadım. O iki öğrenci okuldan atıldı.
İlçede elektrik yok. Baran Caddesi ve Yozgat-Kayseri yolu toprak, berkitilmiş yol. Yozgat’a giden yol köyümden (Ilısu) geçiyor; Kadılı, Karaveli gibi köylere uğrayarak devam ediyor. Günde bir kez Magurus otobüs geliyor, yolcularını bırakıp, arkasında toz bulutu bırakarak gidiyor. Peşinden çocuklar koşuyor her seferinde. İlçe iki mahalleden oluşuyor. Biri muhacirlerin yoğunlukta olduğu, kerpiç duvarlı toprak damlı evlerin çoğunlukta olduğu Kaplıca Mahallesi, diğeri sonradan gelenlerin, evini yenileyenlerin yerleştiği Yeni Doğan Mahallesi. İlçe olalı on iki yıl olmuş. Belediye başkanı Hüseyin Aytekin.
Dersler devam ediyor. Her derse bir öğretmen giriyor. Okulda öğretmen bolluğu var. Öğretmenleri yavaş yavaş tanımaya başladık. Kapı açıldı ve şık giyimli genç, güzel bir kadın öğretmen girdi sınıfa;
Nurhan YILMAZ; Matematik dersimize girerdi. Güler yüzlü, etine dolgun bir kadındı. Elleri hep önlüğünün cebinde gezerdi. Çok yumuşak huyluydu ve bize sevecenlikle yaklaştığını anımsıyorum. Onun dersinde kendimi rahat hissederdim. Daha sonra Osman Yılmaz’la evlendi.
İlçenin zenginlerinin ve memur çocuklarının giysileri fiyakalı; köyden gelenler ortayı bitirene kadar idare etsin diye büyük beden alınmış takım elbiseleri içinde oldukça komik gözüküyorlar. Babalarının ceketini giymiş gibiler. Ceketlerin kolları uzun, pantolonlar uzun ve yerlerde sürünüyor. Kimisinin pantolonu ise birinden aldıkları anlaşılan büyük iskarpinlerin üzerinden on santim yukarıda; yürüdükçe paçaları dalgalanıyor. Kiminin pantolonunu anneleri yirmi santim içeri katlayıp dikmiş; boyu uzadıkça paçayı uzatılacak. Uygun ip bulamadığından olsa gerek katlama dikişleri uzaktan seçilebiliyor. Dizi, dirseği yamalı giysileri olanlar da var. Hepsinin başındaki şapkalar yeni ve bakımlı. Müdür şapkaya çok titizlenirmiş. Şimdi başka bir müdür geldi.
Osman Yılmaz İkinci yıl Turan Bey gidince okul müdürü olmuştu. Beyaz tenli, bıyıksız, elinden sigara düşmeyen (sigara tutup unuttuğu parmak uçları devamlı sararan) bir öğretmendi. O da çok döverdi. Odasında sürekli çalışırdı. Çocuktuk siyasetten anlamazdık ama onunla Rıfat Ergün arasında sorunlar olduğunu sezerdik. Rıfat Bey’in onunla sık sık öğrencilerin huzurunda tartışmaya girdiğine çok tanık oldum.
ahmet.kocak16@hotmail.com

Hakkında Mustafa TEK

Ayrıca bakın

HER GÜN SICAK İFTAR YEMEĞİ BELEDİYEDEN

Sarıkaya Belediyesi Ramazan ayı dolayısıyla ilçemiz emekliler lokalinde iftar çadırı kurarak ihtiyacı olan ailelere toplu …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.