Anasayfa / Güncel / ECEVİT DE YENİLİR
(NECATİ ŞAHİN)

ECEVİT DE YENİLİR
(NECATİ ŞAHİN)

Sarıkaya’da orta ikide okurken bizim otelin yanındaki buğday ardiyelerinin birinde yalnız kaldığımdan evime hep arkadaşlar gelsin isterdim. İlçede ailesiyle kalan arkadaşlar akşam oldu mu ailelerinin sıcak yuvasına giderler, benim gibi talebelik hayatı yaşayanlar özgür kalır, gece yarılarına kadar kırk kapıya değnek çalardık. Onlar gece uyurken üstleri açılsa, anneleri gelir üstlerini örter, eve geç gelen babaları bakar ki yavrusu üstünü açmış hemen yorganı düzeltirdi. Bizde ne anne var, ne baba! Üstümüz açılsa, yorgan yere düşse, sabaha kadar cenin vaziyeti alır öyle uyanırdık sabahları.
Babam Ziya Mergen’in bakkalından alış veriş yapardı. Ziya amca iyi bir esnaftı. Yüzü her daim güleç, gülünce altın dişi gözüken, esmer tenli, göbekli sevimli biriydi. Babam, ‘ola ki gelemezsem çocuk parasız kalmasın’ diye düşünmüş olmalı ki Ziya amcayla beni tanıştırdı:
” Ziya Efendi bu benim oğlum Ahmet. O senden bir şeyler almak isterse, param bitti para ver, derse ver deftere yaz. Ben aybaşında öderim.”
“ Hay hay! Rasim Bey.” dedi.
Arkanda bir esnaf varsa sırtın yere gelmezdi. Bir gün param bitti, Ziya amcanın dükkâna doğru giderken, Necati Şahin(Ecevit) ile karşılaştım. Ecevit lakabı CHP genel başkanı Bülent Ecevit’i tutmasından geliyordu. Benimle birlikte bakkala girdi. Elli lira istedim. Ziya Amca kasadan çıkarıp verdi ve deftere yazdı. Parayı gören Necati’nin ağzının suyu aktı. Evlerine hiç çağırmayan adam çay içmeye çağırdı. Kabul ettim.
Ecevitler benim kaldığım evin doğusunda toprak damlı, tek başına olan bir evde otururlardı. Akşam Ecevitlerin evlerine gittim. Yerde kırk santim kar var, hava ayaz mı ayaz. Eve girince tüm öğrenci evlerinde olduğu gibi beni; küf, tezek, gazyağı kokulu, karbondioksiti bol, oksijeni az bir hava karşıladı. Burada yaşanmaz diye düşünüp, geri döneyim diye düşünürken ev sahiplerinin güler yüz ve ilgiyle karşılamaları fikrimden caydırdı. Bu ilginin nedeni elbette cebimdeki elli liraydı. Önce kokudan rahatsız oldum, biraz sonra alıştım, yarım saat sonra hava artık ormandaki temiz hava halini aldı. Çay hazırlamışlardı çaylarımızı içerken Ecevit:
“Adi Aamet yirmi bir oynayalım mı?” dedi. Bütün kâğıt oyunlarını bilirdim. Necatiler aralarında anlaşmışlar; cebimdeki tüm parayı alıp beni yine Ziya Amca’nın yanına gönderecekler. Tekrar para alacağım. Yine ütecekler bu böyle sürüp gidecek. Yani anlayacağınız madene kondular. Adama boşuna Ecevit lakabını takmamışlar.
Kaç liraları olduğunu sordum; otuz lira Ecevit’te, yirmi lira da uzun, ince diğer Necati Şahin’de varmış. (İsimlere kıran mı girmiş de aynı evde aynı ad ve soyada iki kişi olduğu gibi, bir de üstüne üstlük, bizim yaşlarda Alişarlı üçüncü bir Necati Şahin daha vardı. Türk milleti çalışkandır, zekidir o probleme de lakap takarak çare bulmuştu; Kuru, Ecevit, Nejat.)
Paralarını gördükten sonra kumarımız saat sekizde başladı. Onların anlaştığını bildiğimden, işaretleştiklerini gördüğümden engel olmaya, anlaşmalarını boşa çıkarmaya çalışıyordum. Saat on ikiye yaklaştığında bende seksen lira toplandı. Nejat harmandan kalktı (tüm parasını ütüldü). Ecevit’le ben baş başa kaldık. Nejat benden arada miktarı düşüre düşüre borç istiyor. Ben reddediyorum doğal olarak. Ecevit baktı yirmi bir oyunu ile bu iş olmayacak;
” Geç oldu kılıç atalım da bitsin bu iş” demeye başladı. O öneriyi de kabul ettim. Başladık Ecevit’le kılıç atmaya. On iki otuzda Ecevit de harmandan kalktı. O da başladı yalvarır bir ses tonuyla para istemeye.
“Paranız varsa gelin devam edelim, benim paramla beni mi üteceksiniz?” diyor, borç vermiyorum. Ecevit baktı yumuşaklıkla borç alamayacak setliği deniyor. Yine ret cevabı alıyor. Belki üçü bir olup beni dövüp paraların hepsini almayı düşünüyorlar ancak; hocalar var, sert müdür Turan Bey var, babası var, dedesi var, amcaları var… Durum Ecevit için içler acısı ve çare yok! Bütün çabalarına rağmen kılıma zarar gelmeden karlara bata çıka evime gelip yatağa yattım. Buz gibi soğuktan korunmak için kafama yorganı çekip dışarıda sadece burnumu bıraktım.
Sabah çalar saatin ziliyle uyandım. Yataktan kalkmadan akşamki para kazanmam aklıma geldi. Kahvaltı hazırlamama gerek yoktu. Artık zengindim. Yüzümü yıkayıp, Yozgatlı Ali’nin lokantada meşhur mercimek çorbasından içmeye karar verdim. O berbat geceden sonra ödülü hak ettim. Lokantaya girdim, Pencere kenarında bir masaya oturdum ki, okula giden arkadaşlarım beni görüp imrensinler. Mercimek çorbası ve yanında fırından yeni çıkmış sıcak pide geldi. Biraz pul biber bir dilim de limon sıkıp yemeye başladım. Çorbayı yarıladım. Önümden arkadaşlar geçiyor ve beni lokantada görüyorlar. Yemeğin lezzetine bir de zengin olmanın, lokantada yemek yemenin lezzeti ekleniyor. Şu zenginlik gibisi yok vallahi!
Bir baktım akşamın mağdurları Necatiler geçiyorlar. Suratlar asık, başlar önde. Belli ki açlar. Ecevit’in pantolonu dikkatimi çekiyor. O yıllarda moda olan, İspanyol paça pantolonu var ancak, ayakkabıdan on santim yukarıda. Topuklu ayakkabıların üstüne düşse yakışacak. Necati’nin ayakkabıları boyuna göre çok büyük. Yürürken İspanyol paçalar havada sallanıyor. Şapkası yana kayık. Aman Ecevit müdür görmesin! Acıyorum hallerine. Lokantada beni görüyor, gıpta ile bakıyorlar. Bir el işaretim yetiyor koşarak yanıma gelmelerine.
” Oturun arkadaşlar. Ali Emmi üç mercimek daha getir.” diyorum. Çorbalar geliyor buharı üstünde. O yıllarda yeni duyduğum, ‘malın gibi ye’ deyimini cümlede kullanıyor, taşı gediğine koyuyorum. Yemek yerken Ecevitler, “parasız kaldık” diye sızlanıyorlar Hafta sonuna kadar idare edebilseler, köye gidip para alacaklarını falan söylüyorlar. Yazığım geliyor. Üç gün için ne kadar paraya gereksinimleri olduğunu soruyorum:
”Elli lira anca yeter!” diyor Necati.
”Yuh! Elli mi? Oğlum elli lira ile bir ay lokantada yersiniz yine de artar. ”diyor ve matematiğimi konuşturuyorum. Onların üç günlük iaşelerini hesaplıyorum. On beş lira vermeyi teklif ediyorum. İtiraz ediyorlar, reddediyorum. Patron benim. Çorba paralarını ödedikten onlara sonra on beş lira harçlık veriyorum ve ayrılıyoruz. Necati,
“Aamet akşam bize gel yine oynayalım.” dese de benim paramla beni mi üteceksiniz? deyip kumar işini zirvedeyken bırakıyorum. Bir daha da hiç kumar oynamıyorum.
26 Ocak 2025 tarihinde Necati Şahin’in vefat ettiğini üzüntüyle öğrendim. Çocukluğunda bana yenilen Necati altmışaltı yaşında ecele yenildi. Erken ölümünde bu yazdığım anımızın bir rolü oldu mu bilemiyorum. Yakınlarına, sevenlerine baş sağlığı diliyorum. Toprağı bol olsun. Işıklar içinde uyusun.
ahmet.kocak16@hotmail.com.

Hakkında Mustafa TEK

Ayrıca bakın

MICIR, PMT, BYPASS VE DOLGU MALZEMESİ SATIN ALINACAKTIRSARIKAYA BELEDİYESİ FEN İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ

MICIR, PMT, BYPASS VE DOLGU MALZEMESİ SATIN ALINACAKTIR SARIKAYA BELEDİYESİ FEN İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ 2025 YILI …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.