Erzincan’a Girdim Ne Güzel Bağlar
Sorgun çıkışında bir petrolde mola verdik. Saat iki buçuktu. Ben şoför mahallinde, o, arkadaki boşlukta geceledik. Yoldan geçen vasıtaların sesi ve açık camdan gelen soğuk hava nedeniyle uyuyamadım. Saat yedide uyandık. İlerde köfteci Yusuf levhasını görüp önüne çektik. Bu saatte İBAN ile ödeme olamayacağı için kahvaltıyı ben ödeyeceğimi söyledim, Murat mutlu oldu.
İBANla mazot ala ala, yemek yiye yiye Kızıldağ geçidine geldik. Deve bağırtan yokuşu oldu Transit bağırtan. Yokuş çıkarken konuşmanın, sesi yanındakine ulaştırmanın yolu kalmadı. Kamyon yokuşu çıkarken konuşmadık. Ardından diğer yokuşlar derken bir petrolde mola verdik. Moladan sonra bükülü vaziyette iki gün geçiren dizlerim ağrımaya başladığından;
“Murat ben arkada uzanarak gitmek istiyorum.” dedim. Murat, ben içeri girdikten sonra dışarıdan brandayı iple iyice bağladı. Arkaya uzandım. Kamyonet hareket etti. Önce naylon brandalar hafif şapırtılar çıkarmaya başladı. Araç hızlandıkça sesler iyice arttı. Öyle çok şapırtılar geliyordu ki burada durmanın yolu yoktu. Bir müddet gittikten sonra Murat’ı telefonla aradım, duymadı. Seslerden öyle rahatsızım ki sormayın. Böyle durumlarda kafam iyi çalışır; cebimde ter silmek için hazır olan kâğıt mendili yuvarlayıp kulaklarımı tıkadım. Ses azalmadı. Yastığı katlayıp kulaklarıma yapıştırınca ses yarı yarıya azaldı. Bu sefer de sıcaktan terlemeye başladım. Böyle sıkıntı içinde yarım saat geçirdim. Kamyonet durdu. Murat birileriyle konuşuyor. Polis çevirmiş olmalı. Dinledim bir şey anlayamadım. İçimden de şimdi polis; “aç bakalım şu brandayı. Kaçak insan mı taşıyordun yoksa?” der, kasada beni yakalayıp, kaçak Afgan sanıp (Afganlara da benziyorum bu arada) sınır dışı ederse diye korkup hiç kıpırdamadan olanı biteni anlamaya çalıştım. Sesler kesilince:
“Murat ipleri çöz de beni çıkar buradan” diye bağırdım. İpleri çözdü. Aşağı indim.
“Hocama söyleyeyim; ne oldu kulaklarına?” diye sorunca kulaklarımdaki kâğıtları çıkardım.
“Hocama söyleyeyim: kamyon su kaynattı.”
“Kiminle konuşuyordun Murat?”
“Hiç kendi kendime konuşup söyleniyordum. Ne yapacağız şimdi?”
Erzincan’ı elli km geçtiğimizde kamyonet su kaynatmış. Murat bolca su dökerek soğuttuktan sonra bir çoban yardımıyla iterek çalıştırdık. Bir km gitti gitmedi yine su kaynattı. Akşamüzeri yolda kaldık. Kamyon çalışmadı. Sağa sola telefon etti. Sonunda Erzincan’dan bir çekici çağırdı. Eşini aradı. Eşi, artık para göndermeyeceğini söyleyip telefonu kapatmış. Murat’ta neşe meşe kalmadı. Geldi bana dert yanmaya başladı. “Hocama söyleyeyim; şimdi ne yapacağız. Karı para göndermem diyor” dedi.
“Murat söyle hanımın telefon numarasını ben arayıp durumu izah edeyim. Sanıyorum o senin çapkınlık falan ettiğinden kuşkulanıyordur.” dedim, kabul etti. Karısını arayıp durumu izah ettim. Kadın, eski kamyonla yola çıkmasına kızdığını, beni de mağdur ettiğini, son kez çekici parasını göndereceğini başka para göndermeyeceğini, kalan parayla kendisinin ve çocukların ihtiyaçlarını karşılayacağını falan söyledi.
Gıcır gıcır bir çekici geldi. Adam aşağı indi siyah eldivenlerini taktı ve kamyoneti yükledi. Çekiciden hesap numarasını alıp mesajla eşine bildirdi. Çekici için bin beş yüz lira geldi.
Çekici sahibi kamyonu gibi çekici ve havalı biriydi. Nasıl övünüyor, nasıl akıl veriyor bir görmelisiniz. Bir ara; “Ben Erzincan’ın ileri gelenlerinden falanın torunuyum” deyince ben de ondan aşağı kalmamak için:
“Ben de Yozgat’ın ileri gelenlerinden Hasan Ağanın torunuyum” diyerek kapıldığım aşağılık kompleksinden kurtulmak istedim. “Benim dedem senin dedeni yener” der gibi bakıp övünmeye devam etti.
Erzincan girişinde polis çevirdi. Aracın işlemlerini tam yaptırmadan trafiğe çıkmış. Polis evrakları aldı ceza yazıp aracı bağlayacağını söyleyince bizim övüngen, havalı adam başladı polise yalvarmaya. Havası mavası kalmadı. Polis, “hemen yarın yaptırırsan bırakayım” dedi. “Emrin olur abim.” deyince bende aşağılık kompleksinden eser kalmadı. Yola çıktığımızda yine övünmeye devam etti:
“Bu polisler yeni gelmiş olmalı. Yoksa Erzincan’daki tüm polisler beni tanır.” diyerek durumu kurtarmaya çalıştı.
Eski sanayide Alican adında bir Fort Transit tamircisinin önünde indirdi kamyoneti. Alican Usta:
“Siz gidin otelde yatın. Dükkânın önünde kamera var bir şey olmaz” dedi. Ben kabul etmedim. Başka bir kamyon yanaştırıp eşyaları boşaltırlar diye kamyonda gecelemek istedim. Murat arkada yattı uyudu. Ben de sabaha kadar uyumaya çalıştım.
Sabah altıda açık bir pastane bulup poğaçayla kahvaltı ettim. Sakallarım uzamıştı, açık bir berber bulup sakal tıraşı oldum. Saçlarımı yıkattım. Elli yıldır burada berberlik yapan yetmişli yaşlarda bir berberdi. Berber dükkânının adı, Cici Berberdi.
Tamirhaneye gittim Alican usta motoru sökmüş. Conta yanmış. Cici Berber bizi ziyarete geldi. Alican ustaya: “Bak usta, bu arkadaş ahbabımdır. Onları üzmeyesin” diye tembihte bulunup gitti sağ olsun. Öğleye kadar contayı değiştirdi. Beş bin beş yüz lira ücret istedi. Murat’ın ne parası, ne kredisi yok biliyorum. Damadı arayıp parayı ustanın hesabına göndermesini söyledim. Usta para gelince bizi gönderdi.
Ahmet.kocak16@hotmail.com
