İki yıllık pandemi hapsinde her yere araba ile gitmekten iki aşımı olunca kurtuldum. Dün belediye otobüsü ile Uludağ Elektrik’e ödenmemiş elektrik borcumu ödemeye gittim. Bu sorunlu süreçten sonra halkımın ruh halini, ne yiyip ne içtiğini, neler konuştuğunu, neler giydiğini görmek istedim. Otobüse bindim. Cam kenarına oturdum. Yanıma yirmi yaşlarında bir genç oturdu. Cep telefonu ile konuşmaya başladı. Öyle yavaş sesle konuşuyordu ki, yanında olduğum halde tek kelime anlamadım. Biraz sonra benim telefonum çaldı. Arayan, yıllar önce aynı okulda çalıştığım Kaya Bey’di. Maskenin ağzımı kapatmış olduğunu düşünerek biraz sesimi yükselttim. Hal hatır sormak için aramış. Yazılarımı severek okuyormuş. O sırada yanımda oturan genç indi. “Kaya Bey sesini duyduğuma çok sevindim. Facebook’ta paylaştığın torununa maaşallah! Güler yüzlü oluşu dedesine çekmiş” dedim, vedalaştık. Yanımda boşalan koltuğa ben yaşlarda zayıf bir adam oturdu.
“Selamünaleyküm. Benim adım Olcay. Sizin adınız ne?” diye sordu. Genelde tanımadığım insanlara göbek adım olan ‘Engin’i’ söylerim hep. Boş bulunup “Ahmet” deyiverdim. Doğduğum ellili altmışlı yıllarda nüfus patlaması olduğundan çok yoksuldu ülkemiz. İki adı nereden bulup da göbek adı falan koyacaktık. Bir adı bulduğumuza dua ederdik. Göbek adımı kendim otuz yıl sonra koymuştum. Yaşlı adamın adı da hayli ilginç! Olcay. Bu yaştaki adama hiç olmamış. Örneğin torunu; “Olcay dede” dese olur mu? Dede dediğin adamın adı: Ahmet, Mehmet, Ali falan olmalı değil mi ama? Bundan sonra bu gibi adı olan dedelere alışacağız artık düşünceleri zihnimden geçerken Olcay:
“Ne mübarek adın varmış.”dedi(adıma heveslenene de ilk kez rastladım).
“Sizin adınız da güzelmiş?”dedim adama gülümseyerek.Gazanfer Özcan gibi rahatsız bir yüz ifadesiyle:
“Telefonda arkadaşınızla konuşmanızı dinledim. Ne güzel “maaşallah” dediniz” dedi.
O kadar güzel sözlerim arasında “maşallah” deyişimi sevmesi seçici biri olduğunu gösteriyordu.
“Maaşallah, deyişine maaşallah!” dedikten sonra adam başladı Arapça bir şeyler okumaya. Önüme bakarak huşu içinde dinledim hiçbir kelimesini anlamadan. Arapça duası bitince: “Şimdi arkadaş, bu duayı bir adam bir yerde otururken okusa, yerinden kalkıp gitse. Onun oturağına sen otursan. Allah artık senin her işini yoluna koyar, hiç zorluk ve darlık çekmez, ayrıca öbür dünyanı da garantilersin. Bu okuduğum duayı ezberle her oturduğun koltukta, kanepede oku. Bak nasıl faydasını göreceksin.”
“Ne güzelmiş!” dedim. Bir süre bekleyip devam ettim: “Gerçi bana değil de benim yerime oturana faydası oluyor gibi ama yine de güzelmiş. Siz benim yanımdan kalkan adamın o duayı okuduğunu düşünerek mi yanıma oturdunuz?” Dedim.
“Evet” dedi. O adamın, o duayı okuduğunu varsayarak işlerinin yolunda gideceğini düşünüyordu.
“Peki ben evde hanıma bu duayı öğretsem okuyup bitirdikten sonra koltuktan kalksa ben yerine otursam. Bahsettiğin güzellikler beni bulur mu?” dedim ciddi ciddi.
Seni beleşçi der gibi yüzüme bakarak: “Öyle olmaz. Yabancı olacak.” Dedi.
“Bana bu duayı öğretip, sonra beni takip ederek kalktığım koltuğa oturmayı mı amaçlıyorsun?”Dedim.
“Evet.” Dedi. Açık sizlü adamın zayıf yüzüne doğru garip garip bakmışım.
Olcay: “Ne o yoksa aklımı kaçırdığımı mı düşünüyorsun?” (Yazmam, konuşmam gibi bakışlarım da içten olup, beni ele vermişti)dedi.
“Estağfurullah!” dedim. (Hep Türkçe yazıp, konuşmaya gayret ederim. Adamın etkisinde kalarak hep yabancı sözcükler etmeye başladım. “Rica ederim bayım” derdim hep böylesi durumlarda.)
“O zaman bu duayı tüm Müslüman ülke insanlarına öğretelim de şu perişanlıktan kurtulsun zavallılar. Örneğin,Afaganistan’dan, Suriye’den gelenler öğrense, uygulasaydı ülkemize gelmezlerdi. Kendi yurtlarında mutlu mesut yaşarlardı.” Dedim.
“Keşke öğrenebilseler de felaha erseler.” Dedi. İneceğim durağa yaklaşınca, “iyi günler” diyerek otobüsten indim. Benimle inen başka bir adam: “Senin yanındaki adam kafayı yemiş.” Dedi. Tüm otobüs bizim konuşmaları dinlemiş demek ki?
Dönüşte bir arkadaşım daha aradı, “Emekli maaşları yatmış baktın mı?” Dedi
“Daha bir hafta var, yatmaz.” Dedim.
“Para çokmuş, koyacak yer bulamıyorlarmış da ondan erken yatırmışlar.” Dedi. Anladım şaka yapıyor. ” Yeni telefon bankacılığına geçtim. Telefonu kapatıp bakayım.” Dedim. Telefonu kapattım. Yanıma yaklaşan bir adam: “ Öyle çok para varsa maaşları artırsalar ya!” diyerek söze girdi, yanıma oturdu: “Arkadaş, benim oğlumun biri polis, bir subaydır. “Baba, sakın internet bankacılığına falan geçme paranı çalarlar.” Diyorlar. Yol yakınken sen de vazgeç.” Dedi. Adama uyarısı için teşekkür edip otobüsten indim.
Eve doğru giderken; yine işlerimi halletmeye arabayla gitmeye, zorunlu kalır binersem; belediye otobüsünde telefonum çalsa da açıp konuşmamaya, indikten sonra geri dönüş yapmaya karar verdim.
Ahmet.kocak16@hotmail.com