BENİ DE YAZ-2
Ertesi gün öğle uykumdan kalktım. Sessizde olan telefonuma baktım ki, Olcay beş kez aramış. Hemen geri dönüş yaptım: “Alo Olcay beni aramışsın…”
“He, Ahmet seni aradım. Nerelerdesin be arkadaşım? Dünya yanıyor senin haberin yok!”
“Ne oldu ki?”
“Çok üzgünüm! Lütfullah seni mahkemeye vermiş.”
“Niye ki? “
“Onu yazmışsın da ondan. Şu anda kendisi yanımda ve burnundan soluyor.”
“Teşekkür edeceğine şikayet mi etmiş?”
(Anladım ki bana oyun oynuyorlar. Mahkemeler cumartesi pazar kapalıdır. Dava açsa pazartesi gününü beklerdi. Oyundan zevk almalarına çalıştım artık) Sesimi titreterek: “Olcay bilirsin seni severim. Kendisini ikna et lütfen davadan vazgeçsin.”
“Bilirim seversin de böyle şeyler sevgi ile hallolmuyor maalesef. Sabahtan beri vazgeçirmeye uğraşıyorum. Nuh diyor peygamber demiyor. Çok kızmış sana.”
“Ben ona iyilik olsun diye kısa yaşam öyküsünü; özen göstererek, dilimi dışarı çıkara çıkara yazmıştım. Keşke yazmasaydım. Çok pişmanım(?)”
“Aha, telefonu kendisine vereyim de sen ikna et.” Dedi telefonu Lütfullah’a verdi. Lütfullah numaradan sesini tehditkar ayara getirirken, ben de korkudan tir tir titreyen ayara getirdim ve biraz da yağcılık olsun diye:
“Lütfullahcığım merhaba. Nasılsın? Bilirsin sen en sevdiğim arkadaşlarımdan birisin. Duyduklarım doğru mu?” Soğuk bir ses tonu ile:
“Bırak şimdi sevmeyi mevmeyi! Artık seninle mahkemede görüşürüz!”
“Ben ne yaptım ki hacı? Senin hakkında güzel şeyler yazdım. Hemen, şimdi seninle ilgili yazımı sileceğim.” Dedim telefon kapandı. Telefonum yine çaldı Olcay: “Dokunmatik telefona alışık olmadığından kulak memesine çok yapıştırınca telefon kesilmiş. Kendisine tekrar veriyorum.” Lütfullah:
“Benim çocukken fakir olduğumu yazdın da, şimdi bir sürü evim, sıfır sıfır arabalarım olduğunu niye yazmadın?”
Sesimi ağlamaklı duruma getirerek: “Onu da başka bir yazımda yazarım dostum.”
“Bana dostum mostum deme!” dedi telefonu Olcay’a verdi.
“Ahmet görüyorsun ikna olmuyor. Ben, onu ikna etmek için çalışacağım. Çocukluğumuzdan beri süre gelen bir hukukumuz var. Ivır zıvır işlerle güzel kafanı yormanı istemem.” Dedi. Telefon bitiminden sonra iki paylaşımı da sildim. Olcay’a da yazıları kaldırdığımı bildiren mesaj attım. Lütfullah’a iletmiş.
Lütfullah ertesi gün beni aradı. Hiçbir şey olmamış gibi neşeli bir ses tonuyla; “Ahmetciğim merhaba! Nasılsın?” Ben yine numaradan moralsiz, soğuk bir ses tonuyla: “Nasıl olayım? Dünden beri moralim çok bozuk. İyi diyelim iyi olalım.”
“Ya, Ahmet Hocam biz sana şaka yaptık. Benim yazıları kaldırdığını söyledi Olcay. Doğru mu?”
“Kaldırdım. İstersen internete gir bak.”
“Biliyorsun ben internete girmeyi bilmiyorum. Sen, benim yazılarımı geri paylaş.”
“Hayır, asla paylaşmam. Seninle ilgili tek kelime yazmam bir daha.”
“Ya, şaka dedim ya. Paylaş lütfen.”
“Paylaşamam. Korktum bilgisayardan da sildim.”
“Yeniden yaz da paylaş ne olacak sanki.”
“Yok canım! Benim başka işim gücüm yok da seninle mi uğraşacağım?”
“Vallahi benim bir dahlim yoktu. Yazını okudum çok beğendim. Duygulandım göz yaşlarımı tutamadım. Çok teşekkür ederim. Olcay, “Ahmet’e bir oyun oynayalım.” Dedi ben de- istemeden- oyuna dahil oldum. Bilirsin benim böyle işlerle işim olmaz. Aklım da ermez zaten.”
Anlaşılan arkadaşımız, Olcay’ın narına yanmış. Yine de ders vermeye karar verdim.
Ahmet.kocak16hotmail.com
BENİ DE YAZ-2
EtiketlerManşet
Ayrıca bakın
İKİ ÖĞRETMEN
Kemalettin Bey sitenin cümle kapısından çıktı. Soğuktan korumaya aldığı ellerini on yıllık solmuş kabanının ceplerine …