-Merhaba sayın genel müdürüm. Nasılsınız?
-Merhaba Ahmet Beyciyim. Çok teşekkür ederim. Yaşlılıktan dolayı sağlık sorunlarım olsa da iyiyim. Allah’ın bugününe de şükür. Siz nasılsınız?
-Teşekkür ederim. İyiyim müdür bey.
(O sırada önümüzden bir anne oğul geçti. Annesi ilkokula gittiği anlaşılan çocuğunun çantasını omuzuna takmış, elindeki döner dürümü çocuğa uzatıyor;
“Al oğlum şunu ye. Okula aç gitme.” diyor. Çocuk:
“Hayır yemem. Canım istemiyor.” )
İkimiz de susup onları izledik. Müdür bey söyleşiye devam etti:
-Ahmet Bey, anne oğlu görünce çocukluğum aklıma geldi. Biz yiyecek kuru ekmek bulamazdık. Şimdiki çocuklar çok şanslı.
-Çocuklar demişken; çocukluğunuzu, meslek yaşamınızı anlatmanızı çok isterim.
-Uzun sürer. Sizi sıkmak istemem.
-Sıkılmam. Dinlerim. Lütfen anlatın.
-Biliyor musunuz ben bu çocuk gibi ilkokula gidemedim. Babam çok dindar ve yoksul bir adamdı. Kardeşlerim de çoktu. Beni altı yaşımda yatılı kuran kursuna verdi. Kursta çok zorluklar yaşadım. Hocalarımız bizi döve döve yetiştiriyorlardı. Çok falakaya yatırdılar. Un çorbasına ekmek basar yerdik. En sevdiğim yiyecek hayır sahiplerinin çocuklara yedirin diye getirdikleri helva ekmekti. Dergâhın ortasında büyük bir havuz vardı. Yaz kış o havuzun suyuyla abdest alırdık.
-Kulleteyn kitabındaki gibi mi?
-Evet, aynen öyleydi. On beş günde bir de hamamı ıstırlar bizi hamama sokarlardı. Küçük bir çocuk kendini nasıl yıkarsa ben de o kadar yıkayabiliyordum. Ailemi çok özlerdim. Ağladığımız zaman hocalarımız azarlar hatta döverlerdi. Çok çileli bir çocukluğum oldu. Düşünüyorum da bu günkü sağlık sorunlarımın nedeni çocukluğumda yaşadıklarımdır.
Yaşıtlarım ilkokulu bitirene kadar ben kuran okumayı öğrenip hatmetmiştim, Arapça okumayı yazmayı öğrenmiştim.
On beş yaşımda hafız olmuş, köye dönmüştüm. Kendi kendime ne iş yapacağımı düşündüm. Öğrendiklerimle olsam olsam imam olabilirdim. İmam olmak için de ilkokul diploması isteniyordu. Önce nüfusa kayıt yaptırmam, ardından da Latin harfleriyle okuma yazma öğrenmem gerekiyordu. Köyümüzün öğretmeni -sağ olsun- okuma yazmaöğretti ve ilkokulu dışarıdan bitirecek kadar bilgi verdi. İlçede sınavlara girdim ve diplomamı aldım.
On sekiz yaşıma geldiğimde imamlık için başvurdum. Bir köye tayin ettiler. Askere gidene kadar o köyde imamlık yaptım. Boş zamanım çok oluyordu. Bir yandan da hikâyeler, romanlar okumaya başladım. Anlamını bilemeden okuduğum Arapça yazılardan sora anlayarak okumak çok ilgimi çekti.
Askerlik dönüşü evlendim.
İlkokulu kolayca bitirince bana bir güven geldi. Ortaokulu da o güvenle dışarıdan sınava girerek bitirdim.
Çevremdeki köylere İmam hatip lisesi mezunları atanınca onların yanında eziklik duymaya başladım. Liseyi de dışarıdan bitirmeye karar verdim. İmam hatip okuluna başvurdum. En zoru da oydu. Meslek derslerini kolayca geçtim. Kültür dersleri beni çok zorladı. İmamlıkta insanın boş vakti çok oluyor. Çok ders çalıştım. Liseyi bitirmeyi de başardım.
Hiç unutmuyorum; 1998 yılında iki yıllık açık öğretim ilahiyat bölümü açıldı. Ona kaydımı yaptırıp okumaya başladım. Okumanın tadını almıştım bir kere duramazdım. O okulu da bitirince öğretmenliğe başvurdum. Din kültürü öğretmeni olarak atandım. 2003 yılında okul müdürü, 2006 yılında İlçe milli eğitim müdürlüğüne atandım.
-Müdür bey bu ne hız? Torpiliniz mi vardı yoksa?
-Hayır yoktu. Bütün görevlere layık gördüler demek ki. İmamlıktan gelmem nedeniyle hitabetim güzeldi. Toplantılarda konuşunca amirlerin dikkatlerini çektiğimden olsa gerek.
-Genel müdürlük nasıl oldu?
-Çevre ve Şehircilik Bakanlığında genel müdür yardımcılığı önerdiler. Şaşırdım. Öneren yetkiliye; “Beyefendi diyanet olsa, milli eğitim olsa olur da ben ne anlarım çevreden, şehircilikten” diyecek oldum;
“Anlamanıza gerek yok. Kendinizi orkestra şefi gibi düşünün. Orkestra şefinin tüm çalgı aletlerini çalması gerekmez değil mi efendim? Merak etmeyin müdür bey siz o görevi de layıkıyla yaparsınız. Birkaç yıl yardımcılık yapın sonra genel müdür olarak engin deneyimlerinizden yararlanmak isteriz. Sizin gibisi kolay yetişmiyor. Haftaya yeni görevinize başlarsınız. Başarılar dilerim.” dedi vedalaştı.
Haftaya Ankara’ya taşındık. Başladık çalışmaya. Öğrenmeye meraklı olduğum için sora sora, göre göre işi öğrendim. İki yıl geçmeden bizim genel müdür emekli olunca beni atadılar.
İki yıl görev yaptıktan sonra resmiyette altmış beş gerçekte yetmiş iki olan yaşımdan dolayı emekli oldum.
-Çok ilginç bir yaşamınız olmuş. Sizi dinlerken Cumhuriyet’in sağladığı eğitimde fırsat eşitliğinin yoksul ve sefil bir çocuğu alıp genel müdürlük görevine kadar yükselttiğini düşündüm. Tabi bunda sizin çabalarınızın da payı yadsınamaz.
-Evet. Çok doğru düşünüyorsunuz. Ben de aynı düşüncedeyim. Saat üçte doktor randevum vardı. İzninizle. İyi günler dilerim Ahmet Bey.
“Geçmiş olsun sayın genel müdürüm. İyi günler…
ahmet.kocak16@hotmail.com
