Anasayfa / Güncel / UZUN YOL 3 Yazı Dizisi

UZUN YOL 3 Yazı Dizisi

…….. Kaset değiştirmeye vaktim olmadığından benzinlikten yola çıkana kadar “İlhan Karışık” devam etti. Ayşe’den sonra Vivaldi geldi. Smokinini düzeltti. ‘Frak’ının kuyruğunu yukarı kaldırıp geçti oturdu direksiyona. Müziğin adı: Winter (kış) idi. Ön camda buz tutmuş ağaçlar belirdi. Kış görüntüleri beni üşütmeye başladı. Bu müzik iyiydi. Bazen doksana, bazen yüz ona çıkıyor, beni ceza yemekten kurtarıyordu. Baktım, Sivrihisar-Eskişehir arasına cetvel koyup çizmişler gibi yolun altmış kilometresi dümdüz önümde seriliydi. Düz yolda araba sürmek çok sıkıcıdır. İnsanın direksiyonu sabit tutup giderken uykusunu getirir. Yol dediğin keskin virajlı, kasisli olacak ki şoför uyumasın. Vivaldi direksiyon başında uyuyacak diye aklım gidiyor. Bu yol tam uyku getirecek cinstendi ve kış müziği uykumu getirdi. Vivaldi’den rica ettim. Beni kırmadı. Arabayı bir benzinliğe çekti. Başladım uyumaya.
Uyurken rüyama İlhan girdi. İlhan bildiğimiz deli idi ve uyanana kadar elinde koca bir taş beni kovaladı durdu. İlhan gidiyor Namık geliyor; “hızlı yaşa genç öl abi” diyor bende ona: “O benden geçti Namık, ben hızlı yaşasam da genç ölemem. Yaş altmış,” derken, Ankaralı Ayşe çıkıyor karşıma, “Koçum benim!” deyip uzaklaşıyor, ele avuca sığmıyordu. “Yaşlandık be Ayşe! Koçluk mu kaldı” derken ter içinde uyandım. Müziklerin etkisi ile kabuslar görmüştüm.
Bu kaseti değiştirmeliydim. Yoksa uyanıkken kabuslar görmeye başlayacak, Bursa’ya varana kadar ruh sağlığım bir daha düzelmeyecek şekilde bozulacaktı. CD çoktu nasıl olsa…
Eskişehir’i geçtim. Yol yine düz sayılır. Başka bir CD taktım. O problemli adamın CD’si ile devam edemezdim. Ya kaza yapacak, ya da ceza yiyecektim. Üzerinde hiçbir yazı olmayan CD’yi taktım. İlk türküyü Oğuz Yılmaz söylüyordu. Oğuz geçti direksiyona. Başladı, “Nalın Dilber” i söylemeye. Biraz sonra ön cama beyaz takım elbiseli esmer damat ile, allı güllü gelinliği ile gelin çıktı başladılar oynamaya. Gelin ne kadar hareketli oynuyorsa, damat o kadar yavaş, eze eze oynuyordu. Oğuz da Namık’tan geri kalmazdı. Yine arabanın motoru çatlayacak! Ankara bebelerine bir şey demek kar etmediğinden demedim. O bitirdi. Ankaralı Turgut geçti direksiyona. Sanki istekte bulunmuşum gibi başladı; “hem atlıya hem tatlıya, tutuldum bir Yozgatlıya…” Açık mavi blucinli bir kız çıktı cama başladı müziğin ritmine göre oynamaya. Simsiyah saçları da beyaz kazağının üzerinde oyuna eşlik ediyordu. Artık alıştım itiraz etmeden dinliyor, izliyordum. “Polisler, kameralar yazın cezayı umurumda değil!” demeye başladım. Söyleyene değil, söyletene bakmalı…
O kaseti de değiştirdim. Yeni kaset İngilizce; “Helleo! How are you? My name is Peter.” Diye başlamasın mı? Bir bu eksikti!
“Hello Peter. What do you want?”
“I want a pensil…” diye devam ediyor. Diyalog kısa sürdü. Ardından, Songül Güler ; “Ulan yalan dünya neyine güvenem…” diyor, O da sık sık kostüm değiştirip bir direksiyona bir ön cama çıkıyordu. Kadınların araba sürüşleri hakkındaki düşüncelerimi Ankaralı Ayşe yerle bir etse de Songül geri yerine getirdi. Normal hızda sürdü. Dünyaya güveni sarsılmış olan Songül, Hyundai’ye güvenemedi besbelli. Belki de benim zihnen yorulduğumu sezmiş olmalıydı.
O türküden sonra yine İngilizce başladı. Adam eski İngilizce CD’ler boşa gitmesin diye içine türkü ve şarkılar yüklemiş demek ki. Bende de çok İngilizce CD’ler var ve ben akıl edip onları değerlendirememiştim. Ne demişler; “akıl akıldan üstündür.” Bozüyük (Hep Bozhüyük diyesim gelir) çevre yoluna girişte direksiyona ben geçtim. Burada kameralar vardı ve kesin hız aşımında ceza yazıyorlardı. Doksanla o tehlikeli bölgeyi geçtim.
ahmet.kocak16@hotmail.com

Hakkında Mustafa TEK

Ayrıca bakın

ECEVİT DE YENİLİR
(NECATİ ŞAHİN)

Sarıkaya’da orta ikide okurken bizim otelin yanındaki buğday ardiyelerinin birinde yalnız kaldığımdan evime hep arkadaşlar …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.