Anasayfa / Güncel / KUTSAL AİLE

KUTSAL AİLE

“Eski evliliklerin çoğunun uzun sürmesinin nedeni çiftlerin uyumundan değil, kadının çaresizliğinden kaynaklanmasıdır. “Bir yastıkta kırk yıl” gibi romantik bir yanı yok bunun, evliliğini bitiremeyen dört duvar arasına sıkışmış kadının çaresizliği var. Hiçbir eğitim almadan çocuk denecek yaşta evlendirilmiş, çoluk çocuğa karışmış, aile evine dönemeyen, mesleği ve geliri olmayan kadınlarımızın çaresizliği bu.
Bir kez olsun sevgiyle dokunulmamış, güzel söz işitmemiş, dişi olduğunu hissedememiş, beğenilmemiş, saçı okşanmamış, kendisi için yaşamamış annelerimizin, teyzelerimizin kavrulup gitmiş hayatlarının çaresizliği var bu nokta koyulamamış evliliklerde.
“İçkisi yok, kumarı yok, evine bağlı” sözleriyle büyütülmüş evliliğin, çift olmanın bundan ibaret olduğunu düşünen ebeveynlerimiz.
Bu devir bitmiştir artık, güçlü bilinçli eğitimli kız çocukları yetiştirmek zorundayız, bir erkeğin insafına hayatını teslim etmesin, gerektiğinde istediği seçimi yapabilsin.
Aile kurumu kutsal değildir, kutsal olan insanın insanca yaşama hakkıdır.” (GÜZİN YEĞİN)
BU ÇARPICI YAZI ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ:
Bu yazıyı benim kuşağım, benden on yıl önceki ve on yıl sonraki gelen kuşaklar okuduğunda saatlerce düşünmüş; yazıda kendi annelerini, teyzelerini, halalarını görmüş ve yazara hak vermiştir diye düşünüyorum.
Bizi büyüten, yazıdaki kutsal aile kurbanı kadınlar artık sonsuz uykudalar. Mezarlarını ziyaret ettiğimizde yaşanmışlıkları, yaşanmamışlıkları; mutlu evliliği olanlar olmayanlar hiç belli olmuyor değil mi? Bu yazı onları artık ilgilendirmiyor. Yaşayanlar için yazılmıştır zaten.
Eskiden gelinler başka bir eve giderlerdi. Büyük aile yapısı olduğundan girdiği evde şaşkına döner, geldiği aile fertleri de yeni geline şaşırırlardı. En çok şaşıran da; besleyip büyüttüğü oğluna gelinin gösterdiği ilgi ve sevgiyi yadırgayan, kıskanan kayınvalide olurdu.
Bu şaşkınlığın ardından gelen mücadeleyi organ nakline benzetirim hep. Vücuda yeni organ takıldığında vücudun bağışıklık sistemi onu reddeder, kabullenmez ve mücadeleye başlar. Bu mücadele bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlarla durdurulur. Gelinler de ilk günlerin heyecanı geçince aile tarafından reddedilir doğal olarak. Burada baskılama görevi kocaya ve kayın pedere düşer. Onlar pasif kalırlarsa gelinler için acı dolu yıllar başlar. Herkesin annesi, ninesi geçmişte çok çektiklerini anlatırlardı değil mi?
Ailede geçimsizlik dayanılmaz hal alınca evli evladın evi ayrılırdı. Kocalar da “kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin” geleneğinden geldiğinden karısına fiziki şiddet uygulamaya başlar ve bu normal bir şeydir onun için. Kadın da aynı kültürde yetiştiğinden o da normal karşılar bu durumu.
KADIN HAKLARI:
Kadın hakları, 17 Şubat 1926’da İsviçre Medeni Kanunu örnek alınarak hazırlanan,TBMM’de kabul edilen ve 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe konulan 743 sayılı kanunla sağlanmıştır.
Türk Kanunu Medenisi çıktığından Anadolu halkının pek haberi olmamış, Osmanlı dönemindeki şeri hükümler geçerliymiş gibi yaşanmıştır birkaç kent hariç. Kadınlara baba mallarından eşit pay verilmesine direnilmiş; “bacımızın gönlünü görelim, bir altın bilezikle bu işi halledelim de de malını bize bıraksın” durumları yaşanmıştır. Kadın; “Sevgili kardeşim, ben sana iki bilezik vereyim de sen hisseni bana ver” dememiş, diyememiştir. Sevmedikleri, her gün dayak yedikleri kocalarına baba malının geçmesini istemediğinden parmağı basmışlardır.
GÜNÜMÜZDE:
“Bu devir bitmiştir artık, güçlü bilinçli eğitimli kız çocukları yetiştirmek zorundayız” demiş yazar. Yetiştirdik. Sorun bitti mi?
Kadınlar okudu, meslek sahibi oldu, Medeni Kanun’un kadınlara verdiği hakları kadınlar erkeklere hissettirmeye başladılar. Bu durumu erkeklerin büyük çoğunluğu kabullenmeyip karşı duruş sergilemiş, sergilemektedirler. Uzun evlilikten dolayı oluşan bıkkınlık, kadının maaşı, geliri tek başına yaşayacak hale gelmesi de eklenince kocasının kahrını çekmek istememiş ve boşanmalar çok artmıştır. “Kadın çiçektir” diyene; “Çiçek babandır, kadın kadındır”, demeye başlayınca kutsal aile yok olmaya başlamıştır.
Mesleği olmayan kadınlara dul aylığı, boşanınca bağlanan emekli babadan aylık bağlanması da kadının kendi ayakları üzerinde durmasını sağlamıştır. Kutsal aile büyük darbe almıştır.
Neşet Ertaş, Yar İmiş Meğer türküsünde; Turab olup yâri arayım dedim/ayağına yüzüm süreyim dedim/o yârin sırrına ereyim dedim/arifler keşfeder ya dost… sır ımış meğer, der ve devam eder ya; boşanan yârinin sırrına erenler olmasın diye kıskançlığa kapılan kocalar gittikçe çoğalan sayıda kadını öldürmeye başladılar.
Türkiye’de 10 yılda 1113 kadın cinayetinde failin çoğu kocası, sevgilisi veya erkek arkadaşı olmuştur.
“Öyle bir gülümsüyor ki; tamam diyorum bu kadar yaşadığım yeter.”
“O kadar güzel gülümsüyordu ki; sevmesem ziyan olacaktı.”
“Adamın en sevdiği renkmiş kadının gözleri.”
“Aşk erkeğe yakışır, kadın zaten aşktır.”
“Kadın cennettir.”
“Her bakışı sarhoş ediyor beni.” dediğiniz kadınlara nasıl kıyıyorsunuz?
Ahmet.kocak16@hotmail.com

Hakkında Mustafa TEK

Ayrıca bakın

105 YAŞINDAKİ ADAM-1

PTT’de sıra beklerken yanımda oturan kasketli, uzun boylu, yetmiş yetmiş beş yaşlarında gösteren yaşlı adamın …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.