Tivitır’da yeni atanan öğretmen: “Atandık falan da öğretmenler odasına nasıl gireceğim şimdi. Önceden kankamla ben tıklatacağım sen konuşacaksın diye giriyorduk.” Diye yazmış. Bu tiviti okuyunca aklıma geldi öğretmenler odası.
Biz öğrenci iken öğretmenler odasının önünden geçerken önümüzü ilikleyip öyle geçerdik. Kapıdan çıkan veya içeri giren bir öğretmene rastlamadığımızda şanslı günümüzde olduğumuzu düşünürdük. Hele müdür odasını hiç sormayın. Oralarda büyük insanlar yaşardı ve yanlışımızı gördüklerinde veya hiçbir neden yokken bize ceza verirlerdi.
Öğretmenler odasına git deseler kabul etmez, oradan hemen uzaklaşırdım. Büyüyüp öğretmenliği meslek olarak seçince yukarıdaki öğretmen gibi mecburen girmek zorunda kaldım.
Odamıza giren öğrencilere bazen diğer öğretmenler kızar, azarlardı. Ben sahip çıkardım. “Söyle evladım ne oldu?” soruma korku ve heyecan içinde yanıtlar verirlerdi. Çoğu zaman o kadar öğretmenin karşısında söyleyeceklerini şaşırır komik şeyler de söylerlerdi. “Dışarıdan göründüğü gibi değilmiş” diye düşünür geldiklerine bin pişman olurlardı. Öğrenciyken girmemekte çok haklıymışım. Bir tek sınıf başkanları rahatça girer, sınıf defterini masa üzerine ciddiyetle bırakır, çalım satarak çıkarlardı.
Öğretmenlerin teneffüslerde, boş derslerinde neler konuştuklarını hep merak ederdim. Siz de merak ediyorsunuzdur diye yazma gereği duydum. İşte bir kaç örnek:
İzmirli, karısı da bizim okulda öğretmen olan Serkan Öğretmen içeri girdi; “Nedir bu yahu? Her öğün sucuk, pastırma yiye yiye kurudum. Bıktım vallahi! Şöyle sulu bir yemeğe hasret kaldım,” dedi eşinin diğer devrede oluşunun rahatlığı ile. Tek maaşlı Hulusi Bey: “Ney! Vay anasını yav! Her öğün sucuk, pastırma mı yiyorsun? Biz kurbandan kurbana ancak yeriz. Bir de şikayet mi ediyor arkadaş? Yürü var git yoluna. Sana mı acıyacam allasen.” Derken tek maaşın çift maaşa, çift maaşın tek maaşa imrendiğini ortaya çıkardı.
…
Karneler dağıtılmadan bir gün önce birinci sınıf öğretmeni Müfit Bey: “Ya arkadaşlar karneleri nasıl süslediniz, neyle vereceksiniz?” Diye ortalığa soru bıraktı. Beşinci sınıf öğretmeni Ayla Hanım:
“Valla, benimkiler büyüdü karneleri öylece vereceğim.”
Gırgırcı, romantik Mualla Hanım: “Müfit Bey, bir öpücük kaşesi bul kırmızı boyalı ıstampaya bas bas kaşele öyle ver karneleri.” Deyip kıkır kıkır güldü.
Müfit Bey: “İyi de nereden bulurum öpücük kaşesini? Hem ben masrafsız bir şey arıyorum.” Karne imzalamaktan başını kaldıran Fidan Hanım durur mu: “Sevildiğini bil! Bedava bir önerim var. Bence şöyle yap Müfit Hoca, akşama eşinin kırmızı rujunu al. Dudağına güzelce sür. Karnelerin boş yerlerini öp öyle ver karneleri.” Müfit bey dışında herkes gevrek gevrek gülerken Müfit Bey, acı acı gülümsedi bu espriye.
Gülfem Hanım sabah odadan içeri girdi. O sırada ayakta kendisine bakan; zenciye yakın, esmer yüzlü Kazım Bey’e: “Sabah sabah nerden karşıma çıtın. İçimi karartıyorsun be adam.” Diye takıldı. Kazım Bey de mahcup vaziyette bir şey demeden odadan dışarı çıktı ki, diğer gelenlerin içini karartmasın.
…
Bugün odada konu ses kalınlaşması ve çatallanması. Yirmi dördüncü yılımı çalıştığım yıldı. Bağırarak ders anlatmaktan sesimin çatallanmasından şikayet ettim. İlk başladığımda sesimin güzel olduğunu söyledim kimse inanamadı, böyle doğdum sandı. Beni dinleyen Aslan Bey: “Seninki neyse de kadınlarda çok sıkıntı oluyor Ahmet Bey“ derken karşısında oturan karısının yüzüne baktı. Onun duyarsız kaldığını görünce devam etti: “Güldane’yle ilk evlendiğimizde incecik, kedi gibi sesi vardı. On beş yıl sonunda sesi kalınlaştı ve çatallandı. Yazın camlar açık hanımla sohbet diyorduk. Bize gelen, konuşmalarımıza açık camdan kulak misafiri olan bir arkadaşa kapıyı açtım. Buyur ederken “evde misafirin mi var. İki erkek konuşuyordunuz da” Dedi. Ben: “Yok. Hanımla ben konuşuyorduk.” Deyince baltanın ağzını taşa vurduğunu anladı ama iş işten geçti. Hanım o sözlerine kızdığından çay may vermedi konuğumuza da gittik kahvede içtiydik çaylarımızı.”
…
Konu kadın cinayetleriydi o gün. Herkes; neden kaynaklandığını, nasıl çözülmesi gerektiğini belirten duyduklarını, sosyal medyadan okuduklarını kendi fikriymiş gibi söyledi. Songül Hanım olaya bilimsel yaklaşarak; “bence evlenmeden önce tüm erkekler psikolojik muayeneden geçirilmeli, sağlam olanların evlenmelerine izin verilmeli, değilse evlenmemeli.” Dedi. “Olur mu öyle şey? Kadınlar da geçmeli” diyenlerden sonra Asım Bey: “On yıl sonra psikolojisinin bozulmayacağının garantisi mi var?” deyince patlayan Songül Hanım: “Ya bi sefer de tezimi çürütmeyin gııı!” dedi.
“Beni dinleyin siz yine de öğretmenler odasına girmeyin” derim. İşte benim gibi merak edenler için öğretmenler odasında geçen konuşmalardan bir demet.
Ahmet.kocak16@hotmail.com
EtiketlerManşet
Ayrıca bakın
ATEŞ “BÜTÜN KÖYLERİMİZİN SORUNLARI SIRAYLA ÇÖZÜLECEK”DEDİ.
Sarıkaya Kaymakamı Ahmet Nuri Demir, İl Genel Meclis Üyesi Adem Ateş ve Özel İdare Müdürü …