Anasayfa / Köşe Yazarları / BEŞ YILDIZLI TATİL (1) YAZI DİZİSİ

BEŞ YILDIZLI TATİL (1) YAZI DİZİSİ

Pandemi dönemindeyiz. Yeni mekanlarda, yeni ortamlarda yeni insanlarla tanışma, konuşma fırsatı veriyor insana bu dönem. Parklar, Kovit’ten kaçıp saklanmanın en güzel yerleri oldu. Kapalı ortamlardan kaçınırken ben de eve yakın parkta sosyalleşmeye çalışıyorum doğal olarak. Parkta temiz hava almak için yürüyüş yaptım. Bir banka dinlenmek için oturdum. Üç metre uzakta, karşıdaki banka eşofmanlı, maskenin altından beyaz sakalları gözüken biri: “Günaydın!” Deyip oturdu. Belli evde oturmaktan dili şişmiş, konuşacak birini arıyor. İnsan sosyal bir varlıktır, kısıtlı bir dönemin ardından zihninde birikenleri boşaltma gereksinimi duyar. O da bu gereksinimini karşılamak için; önce havadan sudan, ardından yaşadığı ilginç olayları anlatmak istiyor. Şanslı bir insanmış benim gibi iyi dinleyen birine rastladı.
“Size, başımdan geçen ilginç bir anıyı anlatmak isterim,” diyerek gözlerime; “lütfen dinle, birileriyle konuşmaya çok ihtiyacım var” der gibi baktı. Ben de: “ Buyurun anlatın. Memnuniyetle dinlerim” dedim.
“Adım Musa. Memur emeklisiyim. Memurluk ayağını yorganına göre uzatmayı gerektirir. Kırk yıl çalıştım. Bütçemi denkleştirmek için uğraşmakla geçti ömrüm. 2010 yılında emekli olunca elime elli bin lira emekli ikramiyesi geçti. Parayı çok bulunca, ailemle beş yıldızlı bir otelde on günlük tatil yapmak için Antalya’dan bir otel ayarladım. Peşinat olarak iki bin lira ödedim. Kalan parayı da otele kayıt yaptırırken ödeyecektim. Eve gelip müjdeyi verdim. İki çocuğum çok sevindi. Hele hanımın sevincini bir görmeliydiniz. “Oh be! İlk defa yemek, bulaşıkla uğraşmadan bir tatil yapacağım.” Dedi.
Yazları tatile giderdik elbet. Deniz kenarında bir izbe yere çadır kurarak, pansiyon, apart otel kiralayarak ser sefil tatil yapar, daha fazla yorulmuş, stres yüklenmiş olarak dönerdik. Hanım hep şikayet ederdi, “bu nasıl tatil? Bulaşık, çamaşır işleriyle uğraşmaktan bıktım. Böyle tatil mi olur? Vallaha ben gelecek yıl tatile matile gelmem,” der, gelecek yıla kadar unutur, tekrar istek duyardı. “Ben istemiyorum da çocuklar çok eğleniyor o nedenle kabul ediyorum bilesin bey” derdi.
Bir hafta önceden hazırlıklara başladık. Heyecanla Temmuz’un on beşini bekliyoruz. O gün geldi çattı. Ankara’dan benim takaya binip yola çıktık. Otelin, “Alis Harikalar Diyarında” görünümlü bahçesinden içeri girdik. Resepsiyondaki görevliye kalan parayı ödemeye hazırlanırken şık giyimli biri geldi. “Beyefendi ben otel müdürüyüm. Lütfen benimle gelir misiniz? “dedi. Ömrümde ilk kez girdiğim lüks otel karşısında aşağılık kompleksine kapılmıştım. Ne dense yapacak durumdaydım. İtiraz etmeden müdürün peşinden gittim. “Buyurun oturun efendim.”dedi. Oturdum. “Beyefendi siz otelimizin on bininci müşterisisiniz. Otelimiz; bininci, on bininci, yüz bininci müşterilerine bedava tatil olanağı verir. Çok şanslısınız. On günlük rezervasyon yaptırmışsınız. Bizim sözümüz bir aydır. Sizi bir ay karşılıksız konuk etmekten mutluluk duyacağız.” Dedi. Böyle sürprizlerden pek hoşlanmam. Mutlaka bir bit yeniği vardır diye düşünür, huzursuz olurum. Huzursuz oldum.
Geçen yıl güzel bir kız beni marketin önünde durdurmuş, tatille ilgili bir anket yapıp telefonumu almıştı. Çekiliş yapılacağını, şansım varsa lüks bir otelde ailemle yemeğe davet edileceğimi, ayrıca bütçemize uygun bir yazlık da vereceklerini söylemişti. Aradan iki ay geçti telefonum çaldı. Telefonda kırıtarak konuşan bir kız: “Musa bey, haydi gözünüz aydın! Dört yıldızlı falan Otelde bir akşam yemeği kazandınız.” Dedi. Eve gelip anlattım. Çok sevindiler.
Lüks otele girdiğimde şimdiki oteldeki ruh halindeydim. Şık giyimli genç erkekler, mini etekli kızlar etrafımızda dolanıp duruyorlar. Oraya ait olmamanın huzursuzluğu içinde gelene gidene bakıyoruz. Hoparlörden bir ses: “Değerli konuklarımız hoş geldiniz. Birazdan görevlilerimiz masanıza gelecek, beş bin liraya sahip olacağınız denize sıfır yazlığınız hakkında sizlere bilgi verecekler.” Dedi. Bizim masaya şık giyimli, film artistlerin aratmayacak yakışıklılıkta biri geldi. Güler yüzü, tatlı dili ile bize satmayı düşündükleri yazlığı anlatmaya başladı. Öyle bir anlatıyor ki, sanki başımıza talih kuşu konmuş. “Tamam, fiyatı çok uygun da bu yazlık kaç katlı? Bizden başka sahipleri olacak mı?” diye sorunca gencin yüzü biraz asıldı. “İki katlı. Denize sıfırdır. İşte yazlığın resmi budur. Başka sahipleri de elbet olacak.”
“Beyefendi bu satmaya çalıştığınız yazlık devre mülk dedikleri bir yer mi?”
“Devre mülk demeyelim de size on beş gün Temmuz ayı gibi bir dönemde rüya gibi bir tatil geçireceğiniz bir cennet diyelim.”
“Ben, yazlık tamamen bizim olacak diye düşünmüş, gelmiştim. Devre mülkü kabul edemem.” Bu lafım üzerine o güler yüz gitti, suratı asık, vampir görünüşlü biri geldi.
“Beyefendi o kadarcık paraya yazlık mı olur? Sen kafayı mı yedin?” diyerek kabalaşmaya başladı.
“Neden devre mülk olduğunu söylemediniz? Bilseydim gelmezdim.”
“Sana da iyilik yaramıyor. Güzel bir fırsatı elinin tersiyle itiyorsun. Bakalım yenge ne diyor?” deyip vampire dönmüş yüzünü hanıma doğru döndürdü. Hanım: “Ben de öyle anladım. Bilseydik gelmezdik.” Deyince adam çileden çıktı; “Zaten küçük düşündüğünüzden küçük kalmışsınız. Ben, size ilerde çok değerlenecek bir mülk sunuyorum. İyilik de yaramıyor!” Deyince sinirlendim; “Beyefendi çirkinleşmeyin. Reklamla bizi davet edip ardından hakaretamiz sözler söylüyorsunuz. Sizi daha fazla dinlemek istemiyorum. Hadi hanım kalk gidiyoruz.” Deyip kalktım. Hala benden umudunu kesmeyen adam: “Kalkmayın beyefendi akşam yemeği verilecek daha.”
“Yemek memek istemez! Yemeğiniz batsın!” diyerek hızla otelden ayrıldık. Bu olay epeyce bir zaman beni rahatsız etmişti. “Bu da öyle bir şey olmasın?” diye kuşku duydum. Bu devirde kim kimi bir ay ağırlar?…
ahmet.kocak16@hotmail.com

Hakkında Mustafa TEK

Ayrıca bakın

SARIKAYA LİSESİ ÖĞRETMENLERİMİZ -1

1972-1973 eğitim öğretim yılında ilçenin en yüksek dereceli okulu olan Sarıkaya Ortaokulu’ndan mezun olacak bizler, …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.