Son günlerde cenaze yemekleri gündemde. Cenaze sahibi acılısını yaşamaya fırsat bulamadan hemen kıymalı ayran telaşına düşüyor.
Meftaa’nın ardından elbette hayır yapılır. Yemekte ikram edilir. Fakat cenazeden hemen sonra cenaze sahibinin kıymalı ayran dağıtması bazı çevreler tarafından olumsuz olarak karşılansa da bazı çevreler de cenaze sonra kıymalı ayran dağıtılmasını gerekli görüyor.
Bizde halk arasındaki bu ikilemi giderebilmek için Sarıkaya’da en yetkili ağızdan bilgi aldık. Sarıkaya ilçe Müftüsü Zühdü Elveren Cenaze sonrası yemek dağıtımı hakkında gazetemize şu açıklamaları yaptı.
Müftü Elveren; “Ölen bir Müslümanın usûlüne göre yıkanıp kefenlenmesi ve cenaze namazının kılınarak defnedilmesi farzdır. Ölen kimse için dua edilmesi, bağışlanma dilenmesi onun adına hayırlı işler yapılması münasip olur. Bu hususla ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de “Onlardan, sonra gelenler şöyle derler: Ey Rabbimiz, bizi ve bizden önce imanla geçmiş olan kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma.” buyurulmuştur (Haşr Suresi-10). Rasulüllah Efendimiz de (s.a.s.) “Ölüye namaz kıldığınız zaman ona gönülden dua edin.” buyurmuş ve kıldığı cenaze namazlarında ölü için dua etmiştir. Kendisi zaman zaman kabirleri ziyaret ederek kabirdekilere selam vererek dua etmiştir.
Bunun dışında yapılması gereken yedinci, kırkıncı ve elli ikinci gün merasimi veya duası gibi zaman ve şekle bağlanmış bir görev yoktur. Bunların hiçbir dinî dayanağı da bulunmamaktadır. Bu itibarla söz konusu günlerde ölüye yönelik merasimler düzenlenmesi bid’attır. Aslı esası yoktur. Çünkü böyle yapmakla ölü ailesinin sıkıntı ve kederi bir kat daha arttırılmış olur, meşguliyetlerine meşguliyet katılmış ve cahiliyye döneminin adetlerine benzetilmiş olur. Hele ölünün varisleri arasında ergenlik çağına girmeyen çocuklar varsa, böyle bir evde yemek hazırlayıp misafirlere ve ziyaretçilere takdim etmek haramdır. Allah Rasulü (s.a.s.) “Her bid’at da dalalettir.” buyurmuştur.
Ancak sevabı ölen kimsenin ruhuna bağışlanmak üzere her zaman hayr-u hasenât yapılabileceği gibi çeşitli vesilelerle dua da edilebilir. Ölen kimsenin âilesi, ölü adına yemek vermek isterlerse, belirli bir güne bağlı kalmamaları gerekir. Eğer verecekleri yemeğin ücretini ihtiyaç sahiplerine/hafız adaylarına/ilim talebelerine/cami, Kur’an Kursu inşaatlarına ( nakit, gıda, elbise, burs, inşaat malzemesi, tedavi gideri, vb. ) olarak verirlerse, bu onlar için daha hayırlıdır. Çünkü bu davranış, riyâdan daha uzak, ihtiyaç sahipleri için daha faydalı ve gayri müslimlere benzemekten daha uzaktır.
Cenaze sahiplerinin mezarlıkta veya evde helva, ekmek gibi şeyler dağıtmalarının ise dinî bir dayanağı yoktur. Dinî bir gereklilik olarak görmeden yapılmasında bir sakınca olmayacağı söylenebilirse de bu tür uygulamaların kısa süre sonra cenazeyle ilgili bir dinî hüküm olarak algılanması tehlikesi bulunmaktadır.
Dolayısıyla bu ikramlar dinî bir zorunluluk olarak yapılırsa, bidat ve hurafe sayılır.
İslam Alimleri, bir yakınını kaybetmenin üzüntü ve sıkıntısı içinde olan cenaze sahiplerinin, taziye için gelenlere yemek hazırlayıp sunmasını ilave bir telaş ve sıkıntıya sebep olacağından mekruh saymışlardır. Bunun yerine komşular veya yakınlarının, cenaze sahiplerine ve uzaktan gelenlere ikramda bulunmaları sünnettir. Bazı İslam Alimleri yatılı olarak kalmak üzere olan misafirlerle birlikte yemek üzere evde yemek pişirileceğini söylemişlerse de komşuların bu durumları ilk üç gün takip etmeleri uygun olur.
“Cafer b. Ebu Talib (r.a.) Mute Savaşı’nda şehit edilince, Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurdu:”Cafer’in ailesine yemek yapıp götürün. Çünkü başlarına kendilerini meşgul edecek bir musibet gelmiştir.”
Komşular, yaptıkları yemekleri ölü ailesine yardımda bulunmak ve kalplerini kazanmak için gönderirler. Çünkü cenaze sahipleri musibetle, gelen gidenlerle meşguliyet sebebiyle yemek yapamamış olabilirler.
Hayatta iken yaptıklarının, vefatından sonra kişinin kendisine ulaşacağını ifade ve hayatta iken hayır yapmaya teşvik eden pek çok hadis-i şerif vardır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) “İnsan ölünce (salih) ameli kesilir. Ancak üç amel (in sevabı) kesilmez: Sadaka-i câriye (kamuya yararlı sadaka), faydalanılan bir ilim ve arkasında kendisine dua edecek hayırlı bir çocuk bırakmak.” buyurmuştur.
Başka bir hadis-i şerif’te de “Mü’min’e ölümünden sonra amel ve hasenatından ulaşacak şey: Öğretip yaydığı ilim, bıraktığı salih evlat, miras bıraktığı Mushaf, yaptığı mescit, yolcu için yaptığı ev, akıttığı ırmak ve sağlığında malından verdiği sadakadır.” buyurmuştur.
İslam Bilginlerinin çoğu, sevabını ölüye bağışlamak niyetiyle yapılan ibadetlerin sahih olduğunu ve dünyadan göçmüş olanların bundan istifade edecekleri hükmünü benimsemişlerdir.”dedi. Haber Murat Yakışılı