Anasayfa / Köşe Yazarları / KÖY ÖĞRETMENİ(1)

KÖY ÖĞRETMENİ(1)

Sınıf öğretmenleri, bir kentte Eğitim Fakültesi’ni veya yüksek okulunu bitirip kuş uçmaz kervan geçmez bir köye atanır. Sudan çıkmış balığa döner. Elektrik, kalacak doğru dürüst bir ev, eşya, televizyon yok. Arkadaş çevresi okulda kaldı arkadaş yok… Kafasında binlerce soru işareti ile görevine başlar.  Sınıf öğretmenleri, bir kentte Eğitim Fakültesi’ni veya yüksek okulunu bitirip kuş uçmaz kervan geçmez bir köye atanır. Sudan çıkmış balığa döner. Elektrik, kalacak doğru dürüst bir ev, eşya, televizyon yok. Arkadaş çevresi okulda kaldı arkadaş yok… Kafasında binlerce soru işareti ile görevine başlar. İlkokulda tekrar önemli bir öğretim metodudur. İşlediği konuları tekrar ede ede tekrara, çocuklar iyi kavrasınlar diye bir konuyu en ince ayrıntılarına kadar anlatmaya çalışırken ayrıntıcı olur. Başka meslekte olanlar artık sınıf öğretmenlerinin sohbetlerinden yılın yılın kaçmaya başlarlar. Çünkü leb demeden leblebiyi anlayan okumuş insanlara sürekli  “leb leb leb” diyen birini kim dinlemek ister ki? Köye ayak basar basmaz muhtarı sorar. Muhtarın evine götürürler. Muhtar, ‘bu kaçıncı misafir!’ bezginliği ile karşılar. Evine, odasına davet eder zoraki. O gece yarınki yapılacaklar kararlaştırılır. Okul ve lojman varsa eşya alma, okulun hazırlaması konuşulup kararlaştırılır.Dersler başlar. Okul paydos olunca üzerinde bir haftalık yorgunluk vardır. Yeni yerde, yeni göreve başlamanın, bulduğu yerde uyumanın, bulduğunu yemenin verdiği yorgunlukla evine gidip dinlenmek istemektedir. Ders bitiminde hızlı hızlı evine doğru giderken köylünün biri yolunu keser; “ Hoca hoş geldin. Nasıl alışabildin mi köyümüze? Bizim köy çevrenin en iyi köyüdür. “ “ Hoş bulduk. Evet. Güzel bir köy” “Hoca sen nerelisin?” “Manisalıyım. Aslında Kırşehirliyiz de ailem Manisa’da oturuyor.”“ Manisa’da askerlik yaptım orayı iyi bilirim.” Bakar ki adam usanmış laflayacak birini arıyor, kendisi de çok yorgun. Zoraki adamın elinden kurtulup evine kendini zor atar. Sabahki çayı, aldığı gıcır gıcır ve dolu küçük tüpte ısıtıp sabahkinin aynısını yer. Yatağa uzanır. Böyle tedirginlik yaşanan günlerde bir şekerleme bile yapılamaz. Evde su yoktur. İkisi boşalan beş litrelik pet şişeleri kaptığı gibi köyün çeşmesine gider. Giderken tüm gözler; kimi açık pencereden, kimi tül perdenin ardından, kimi de gittiği yolda durup yeni gelen öğretmeni süzer -rahatsız olur belki, çaktırmadan bakayım- demeden. Erkek ya da kadın öğretmene gözlerini ayırmadan bakarlar. Suya mı gitti, podyuma çıkmış manken miydi belli değildir. ‘Bir daha suya gitmemenin yolu var mıdır?’ diye geçirir içinden eve döndüğünde. Bir daha uzanır yatağa uyumanın yolu yoktur. Podyumdan çıkan manken o stresten sonra uyuyabilir mi? ‘Günlük planı yapayım bari’ der. Bu günün ve yarının planını yapar..Yaşamı tamamen değişmiştir. Çevre değişik, iklim değişik, kadınlar, erkekler, kıyafetler, konuşmalar, evler, dağlar, tepeler, bitkiler, ağaçlar… her şey değişiktir. Uyum sağlaması en az bir ayı bulacaktır. Bir ay rüyada gibi, hayalet gibi dolaşacaktır ortalıkta. Yolunu kesen adam okul çıkışlarında hep onu karşılar. Evde sıkılmıştır, konuşmak, dilinin şişini indirmek istemektedir:“ Hoca, nasıl alıştın mı?”“Evet, alıştım sayılır.” (Sınav soruları gelmeye başlıyor!)“Ya hoca! Hindistan’ın başbakanı kim? Yanlış anlama biz cahiliz(?) öğrenmektir muradımız.” Bu da nereden çıktı? Ben öğle yemeği derdindeyim, zaten yorgunum adam ne soruyor?“ İndira Gandi.”” Bravo! Hoca bildin. Benim asıl öğrenmek istediğim kocasının adı ne?” ‘Hani öğrenmekti muradın? Biliyormuşsun işte milletin efendisi.  ‘Haydaah! Ben nereden bileyim kocasını? Evli mi, değil mi onu da bilmiyorum.’ diye düşünürken; “ Mehmet Amca çok yorgun ve açım müsaade etsen de eve gitsem, kusura bakmazsan.” dersiniz elinden kurtulmak için.“He, sorunun cevabını bilmiyorum demiyor da açım diyor. Bak ben ilkokul mezunuyum. Bunu biliyorum. Nerede eski hocalar.  Şimdikiler çok boş yetişiyorlar.” falan diyerek kendi kendinin moralini düzeltirken, bizim moral sıfıra düşmüş hiç umurunda değildir. Eve gidip araştırırsın kimmiş kocası diye. Yeterli kaynak kitap yok. Adamın sorusu karşısında eldeki kitaplar çaresiz.  Artık İndra Gandi’nin kocası kafasını kurcalar durur. İlk ilçeye gidişinde İ.Gandi’nin hayatını araştırmak için kütüphaneye gitmek şart olmuştur.Adamın birinin büyük bir sorunu varmış. Bir türlü çözememiş. Bir tanıdığı kendi sorununu da çözen büyücüyü salık vermiş. Adam hemen o büyücüyü bulmuş. Derdini anlatmış. Büyücü dikkatle dinlemiş ve tedavi reçetesini anlatmaya başlamış: “ Bir katırtırnağı ile gergedan boynuzunu yak. Küllerini karıştırıp içine aynı oranda meşe külü karıştır. Dolunay doğduğu sırada dolunaya doğru dönüp külleri havaya doğru savur. Yalnız savururken “dişi tilkinin kuyruğunu” sakın aklına getirme. O zaman bu büyünün hiçbir faydası olmaz.” deyince adam:“Yaktın beni büyücü! Nerden söyledin dişi tilkinin kuyruğunu? Artık dişi tilkinin kuyruğu hiç aklımdan çıkmaz!” demiş ya onun gibi artık İndra Gandi’nin kocasının adı, dişi tilkinin kuyruğudur öğretmen için. Ne yapsa aklından çıkmaz…

 

Hakkında Mustafa TEK

Ayrıca bakın

ORTAOKUL ÖĞRETMENLERİMİZ-1

Sarıkaya Ortaokulu’nda 1970-1971 Eğitim-Öğretim yılı başladı. Öğrenciler ve öğretmenler ortaokul olarak kullanılan betonarme yeni binanın …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.