BİRAZ DA SİYASET(2)
…Ön seçim geldi çattı. Hepimize konuşma hakkı verdiler. Allah biliyor ya en güzel konuşmayı ben yaptım. O kadar hengamenin arasında güzel bir konuşma hazırlamıştım. Diğer adaylar benim elime su dökemezlerdi. Oylama yapıldı ben seçilemediğim gibi beş aday arasından en az oyu ben almayayım mı? İkinci olaydım bu kadar acıtmazdı. Ön seçim sürecinde ömrümde karşılaşmadığım hakaretlere, iftiralara katlandım ama bu sonuca katlanamazdım. Güçlü bir yumruk yiyip yere serilmişim gibi hissettim. Artık beni yerden kimse kaldıramaz sanıyordum…
Ruh sağlığım iyice bozuldu. Seçimden sonra eve kapandım. Dışarı çıkıp insan yüzü görmek istemiyordum. Belki de sebep; seçim sürecinde kalan ömrüme yetecek kadar insan yüzü görmemdi. Hanım: “Hasan senin durumun iyi değil. Bir psikiyatra görünsen mİ?” dedi. Ben öyle dağıldım ki, sağlıklı düşünemez olmuştum. Hanımın sözünü dinleyip doktora gittim. Muayene etti. Sorular sordu, yanıtladım. Öğrenci velim olan, önceden tanıyıp arada bir çayını içtiğim doktor: “Hocam siz yoksa siyasete mi girdiniz?” diye sormaz mı? Demek ki gördüğü yaralar ancak siyasete girenlerde açılıyormuş. “Evet, girmez olaydım!” dedim. “Siyasete girmeden gelseydin kısa bir terapiyle düzelirdiniz. “Başparmağını alnının sağ şakağına dayayıp bir süre düşündü. O kısa süreyi kalp çarpıntıları arasında atlattım. “Size kuvvetli antidepresan ilaçlar vereceğim. Kullanırken anormallikler hissederseniz beni 24 saat arayabilirsiniz.” deyince psikolojimin kansere yakalandığını, ruhuma kemoterapi tedavisi yapılması gerektiğini anladım.
İlaçları düzenli kullandım.” Zaman en iyi ilaçtır.” derler. Bir yıl eve kapanmamın ardından; inzivadaki keşişlerin çilesinin sona ermesi gibi ben de çilemi doldurup insan içine çıkmaya başladım. İnziva sürecinde babam vefat edince babadan kalan tarlaları, arsaları ve baba evini satıp bankaya yatırdım. Zira o parayı değerlendirecek halde değildim. Bir yandan da, “babam sağ olsun! Belediye başkanlığı aday adaylığında harcadığımın iki katı geldi.”diyesim bile geldi.
Yine partiye gidip gelmeye başladım. Hemen etrafımı benim yiyici elemanlar sardı. Bu günlerde seçim yok, aday da değilim ama yine beni yalnız bırakmıyorlar sağ olsunlar(!) İlerde aday olma potansiyelim olduğu, eli açık biri de olduğumdan yağcılarım boldu. Sohbetlerde oyların çalındığını, aslında benim kazandığımı bile söylüyorlardı. Bal gibi yenildiğimi bildiğim halde inandırmaya çalışıyorlardı. “Ufukta bir erken seçim gözüküyor. Hocam bu sefer sizi milletvekili adayımız olarak görmek isteriz. Tahsillisiniz, hitabetiniz de yerinde. Bu sefer aday adayı olun hocam. Biz arkandayız. Siyaset uzun soluklu bir eylemdir. Bir kere yenildiniz diye pes etmeyin.” diyenlere; “he he ben mi yetenekliyim, yoksa param mı? Sizi gidi yağcılar. Diğer adaylara da aynısını söylediğinizden eminim ama yine de hoşuma gidiyor yalanlarınız” diyesim geliyor, demiyordum.
Hakikaten meclis erken seçim kararı aldı. Etrafımı saran yağcı, yiyicilerin itelemesiyle bu sefer de milletvekili aday adaylığımı -önceden belediye başkanlığı adaylığımda tanınmış olduğumdan-daha kalabalık dinleyiciler arasında açıkladım. Yerel ve ulusal basında yer aldı. Yerel basın, adaylığıma geniş yer verdi. Benimle röportajlar yaptılar. Yerel televizyonlarda yayınlandı. Bu sefer olacak galiba. Yine ön seçime gireceğiz. Yine etrafımı eski yağcılar aldı. Yeni yeni yağcılar, yiyiciler de eklenince bizim masraflar iki katına çıktı. “Hocam bu işler böyledir. Kesenin ağzını açarsan bu sefer Allah’ın izniyle vekillik garantidir.” diyenleri dinleyip harcamaya devam ediyordum. Ön seçim olduğundan tüm ilçe başkanlıklarına gidip kendimi tanıtmam gerekli. Eee, giderken eli boş gitmek olmaz. Bir bez çanta içine üzerinde adım yazan tükenmez kalem, anahtarlık ve beni tanıtan broşürler hazırlattım. Ben topluluğa konuşup desteklerini talep ederken adamlarım da hediyeleri dağıtıyorlardı. “Söylemesi ayıp, hocam bu ay kirayı ödeyemedim.”diyenin kirasını öderken İçimden de; “Be adam, hem yoksulum diyorsun bir de pahalı ev kiralamışsın.” diye geçirirken kirasını nakit olarak kendisine takdim ediyordum. Bir diğeri: “Hocam Allah seni inandırsın elektrik doğalgaz faturasını yatıramadım. Evde elektrik de doğalgaz da kesik.” diyenin faturalarını ödüyordum mecburen. Öyle yoğun çalışıyorum ki, elemanların doğru mu, yalan mı söyledikleriyle bile ilgilenemiyorum. Allah var, adamlar da işini gücünü bırakmış benim peşimden geliyorlardı.
Ön seçim yapıldı. Ben on ikinci sıradayım. İlden on dört vekil çıkarılacak. Benim parti tarihinde en fazla yedi vekil çıkarmış. “Hadi gözün aydın vekilim! Bu sefer olacak inşallah!” sözleri arasında salondan ayrıldım. Şimdi sıra vatandaştan oy istemeye geldi. Daha yoğun bir çalışma, daha fazla kesenin ağzını açma dönemi başladı. Kazanma olasılığı çok düşük ama insan kazanacağım sanıyor. Etrafımdakiler de kazanacağıma beni ikna ettiler. Kolları sıvayıp, bankadaki parayı da vatandaşın istifadesine sundum. Diğer seçim çalışmalarına benim arabayla giderken bu sefer çoğalan adamlarım: ”Hocam bir minibüs kiralasanız, böyle tek arabayla olmuyor.”demeye başladılar. Hakikaten doğruydu. Adamlarımı arabayla iki sefer yaparak taşıyabiliyordum. Bir minibüs kiralayıp ulaşım problemini çözdüm. Hem minibüs hem benim araba dolu olarak; il içine, komşu ilçelere, köylere plan dahilinde gidiyor, propaganda yapıyorum…
EtiketlerManşet
Ayrıca bakın
OTOBÜSLE YİRMİ SAAT-3
AŞTİ karşısında duran otobüs yolcu indirip yoluna devam etti. Ankara çıkışında sabah namazı ve gereksinimler …