Korona hapsinde boş durmamak için evin bahçe duvarını boyamaya başladım. Ben işimle meşgulken siyah bir sokak köpeği yanıma geldi. Bir yandan yalvarır gözlerle bana bakarken bir yandan da kuyruğunu sallıyordu. Baktım siyah tüyleri matlaşmış, kemikleri çıkmış. Belli ki aç kalmıştı. Korona hapsinde boş durmamak için evin bahçe duvarını boyamaya başladım. Ben işimle meşgulken siyah bir sokak köpeği yanıma geldi. Bir yandan yalvarır gözlerle bana bakarken bir yandan da kuyruğunu sallıyordu. Baktım siyah tüyleri matlaşmış, kemikleri çıkmış. Belli ki aç kalmıştı. Evde tavuk suyu vardı. Tavuk suyuna ekmek doğrayıp önüne koydum. Önce diliyle,” şlap şlap” suyunu indirdi mideye. Ardından dişleri arasına aldığı ekmekleri; başını geriye doğru çırparak diline, oradan da mideye indirdi. Yemek bitince dudaklarına bulaşan değerli yiyecekleri diliyle yalayıp sokak kenarına yattı. Bu siyah sokak köpeği bana lise yıllarımdaki ilk köpeğimiz “Kara”yı anımsattı.Babam memurdu. Lojmanlarda oturduğumuzdan hiç köpeğimiz olmamıştı. Hep bir köpeğim olsun isterdim. Bizim köye(Ilısu köyü) taşınıp yeni evimizi yaptıktan sonra bir köpek almaya karar verdim. Bizim köyden birinin köpeği yavrulamış diye duydum. Gittim evlerine yavrulardan birini istedim. Köylüm:” Ahmet yeğenim istediğin yavruyu al. İstersen anası ile tüm yavruları al, götür .” dedi. Ben de içlerinden siyah renkli erkek bir yavruyu alıp eve getirdim. Hepimiz çok mutlu olduk. Sütle, etle beslemeye başladık. Minicik, yürürken kuyruğunu nereye koyacağını şaşırır, kalçalarını sağa sola sallayarak yamul yumul yürür, “hev! Hev! Hev!” diye havlayarak etrafa korku(!) salardı. Harman zamanıydı. Tarlalardan gelen buğday harmana dökülmüş, elenerek unluk çuvallara konulacak, bekçi hakkı ayrılacak, bulgurluk ayrılarak hedik kaynatılacaktı. Evin büyüğü olduğumdan buğdayın yanında ben yatacaktım. Yere bir yatak serdim. Kara’yı da yanıma alıp biraz sevdim. Uyumaya karar verince balkonun altındaki yuvasına götürüp bıraktım. Yatağıma yatıp gökyüzüne bakmaya başladım. Güneyden kuzeye doğru uzanan Samanyolu’nun toz şeklindeki silüetini, Büyükayı, Küçükayı yıldız takımını, Küçükayı’nın kuyruğundaki Kutup Yıldızını, Yedikardeş takımyıldızını, Venüs gezegenini incelerken bizim Kara çenileyip duruyordu. Yanıma gelmek istemiş; evle harman yeri arasından, kuru gölden gelip köyün öte geçesine akan küçük dereyi geçemeyince, “ıııh! Iıhh! Hev! Hev!” deyip duruyordu. Bu seslerle uyuyamazdım. Yataktan çıkıp sudan geçirdim. Koşarak yatağa girdim. Yamul yumul koşarak gelip üzerime çıktı. Yüzümü yalamaya(hiç hoşlanmam),şımarmaya, mutluluk sesleri çıkarmaya, yorganın altına girmeye çalışıyordu. Yanımda yatarken durmadan hareket ediyor, sesler çıkarıyordu. Bu halde uyuyamazdım. Kara’yı aldım balkonun altındaki kapısız yuvasına bıraktım. Bir baktım benden önce suyun kıyısına gelmişti bile. Tekrar aldım yuvasına bıraktım. Yuvasının kapısını tuğlalarla kapattım. Yatağıma yattım. Bir bağırıyor, bir çeniliyor ki yeri göğü inletiyor. Sanki yuvasına koymamış, adam akıllı dövmüşüm gibi feryatlar ediyordu. Geri getirip yatağıma aldım. Yorulmuş olmalı ki uyudu. Ben de uyumuşum. Sabah yüzümü yalayarak uyandırdı. Hemen kalkıp dereden geçen suyla yüzümü yıkadım.Aradan bir yıl geçti. Kara büyüdü. Simsiyah tüyleri ışıl ışıl sağlıklı bir köpek oldu. Evimiz yolun kıyısında olduğundan; gelen geçen arabaları, kamyonları kovalar, gözden kaybolur, beş on dakika sonra geri dili bir karış dışarıda, yorgun argın gelirdi.Mayıs ayında tarlalardaki ekinlere bakayım diye yola çıktım. Kara da peşimden geldi. Yozgat yoluna doğru giderken, iniş aşağı koşarken o da bana eşlik etti. Yozgat yolunu geçip tuğla fabrikasının yanındaki yoldan ilerliyordum. Biraz sonra Sarıkaya tarafından bir kamyon geldi. Kara her zaman yaptığı gibi başladı kamyonu kovalamaya. Bir ara Kara’nın canhıraş feryatlarını duydum motor sesleri arasından. Hemen geriye dönüp baktığımda kamyonun arka tekerlekleri arasında kalan, sonra kenara fırlayan Kara’yı gördüm. Koşarak yanına gelene kadar feryatları, çenilemeleri yavaşladı ve ben yanına geldiğimde sesi kesilmişti. Zor nefes alıyordu. Kamyon tekeri göbeğinden aşağısından geçmiş, kırılmadık kemiğini bırakmamıştı. Yanına diz çöktüm. Siyah başını okşarken; “geçecek Kara. Geçecek!” derken kurtulamayacağını biliyordum. Can çekişirken; “Beni kurtar Ahmet!” der gibi çaresiz gözlerle gözüme bakıyordu. Köpeğimin haline çok acıdım gözlerimden yaşlar boşaldı. Can verirken son gördüğü; çaresizlik içinde bakan, yaşlarla dolu gözlerimdi. En son bir kez titredi ve gözlerini kapatarak can verdi. Ah! Kara’m bu dünyaya doyamadan göçmüştün!Tuğla fabrikasının yanından her geçişimde “Kara”nın medet bekleyen bakışları gözümün önüne gelir. Hala çok üzülürüm. Dünkü sokak köpeği bana kendi köpeğim Kara’yı anımsattı. Böyle sıkıntılı günlerde anımsamak istemezdim.
