YANSIMALAR

Öğretmenlerin emeklerinin, hayatlarına dokunduğu öğrencilerinin iyi ve kötü yönde etkilerinin değeri, maddi karşılığı ölçülemez. Eğitimci olduğumdan her zaman öğretmenlerin iyi yönde etkilerinden bahsederim hep. Uzun yıllar alan eğitimin sonucu; iyi bir meslek, iyi bir insan olarak karşımıza çıktığında çok mutlu oluruz, tüm yorgunluğumuz geçer. Öğretmenlerin emeklerinin, hayatlarına dokunduğu öğrencilerinin iyi ve kötü yönde etkilerinin değeri, maddi karşılığı ölçülemez. Eğitimci olduğumdan her zaman öğretmenlerin iyi yönde etkilerinden bahsederim hep. Uzun yıllar alan eğitimin sonucu; iyi bir meslek, iyi bir insan olarak karşımıza çıktığında çok mutlu oluruz, tüm yorgunluğumuz geçer.Yöre Haber Gazetesinde bir yıla yakındır yazılarım yayımlanıyor. Yıl boyu telefon, mesaj ve yorum olarak olumlu yorumlar aldım. Sarıkaya’ya gittiğimde yüz yüze aldığım övgüleri yazmak istedim.Bir öğleden sonra Halis Esmer aradı; “Total Petrolde bekliyorum,” dedi. Bindim benim takaya gittim. Polislikten emekli Yaşar Ünal, Erol Öztürk’le oturuyorlarmış. Tanışmıyormuş, birer yabancıymışız gibi uzaktan selamlaştık(Yaktın bizi Korona!). Hoş geliş ettiler. İlk konu Yöre Haber Gazetesinde yazdığım yazılar oldu. Okul arkadaşımız Erol bey: “Ahmet hocam yazılarınızı okuyorum. Güzel yazıyorsunuz. Beni de yazsanız, bizim petrolü de yazsanız akaryakıt satışlarımız artsa,” dedi, gülüştük. “Yazarım tabi Erolcuğum,” dedim, işte yazdım.Emekliler Lokali’ne gittik. Selahattin Aslan, Hamdi Karslıoğlu, Erdoğan Esmer bizi bekliyorlardı. Tanıştırma faslını Halis bey tamamladı.“Hamdi hocamla tanışıyor musunuz?” dedi. Hamdi bey: “Ahmet bey’in yazılarını beğenerek okuyor, takip ediyorum. Tebrik ederim.”Dedi.Çiğdemoğlu Köprüsü’nün batısında, Büyük özün Karayakup tarafında  kalan bir tarlamız var. Altmış yıldır Terzililer icarla eker, biçerler. O tarlanın edinimi ile ilgili Karayakup’tan iki  tanık getirmemi istedi tapu dairesi.Tapulu tarlaya iki şahitle yeniden sahip olacaktık çaresiz. İki tanık ayarlayan biraderim Alper’den telefonlarını aldığım tanıklara  telefon ettim. Caminin karşısında olan kahvede buluşmak üzere sözleştik. Arabayla kahveye gittim. Kahve sakinlerine selam verip bir sandalyeye oturdum. Kahveye bir yabancının gelmesi ile tedirgin oldular. Konuştukları konuyu; ben gittikten sonra devam etmek üzere ertelediler.Beni tanımak, niçin köylerine geldiğimi anlamak için soru yağmuruna tuttular. Köyüm, mesleğim, kimlerden olduğum sorularının yanıtları beni tanımalarına yetmedi, ol görüp çıkaramadılar. “Yüzünü aç bakalım tanıyacak mıyız?” Dediler. Yüzümü açtım yine tanıyamadılar. En sonunda biri; “Arhadaş senin adıng ney?” dedi.  “Ahmet Koçak,” dedim. Başka biri; “Amaa! Bu arhadaş Yöre Haber Gazetesi’nde, Sarıgaya Lisesi Arhadaşları Gurubu’nda yazılar yazan arhadaş ya la!” dedi. Nihayet beni tanıdılar. Adım, simamdan daha öne çıkmıştı anlaşılan.   Artık Halis Esmer’le öğleden sonra buluşmalarımız rutin haline geldi. Bu kez eski hamamların çay bahçesinde buluştuk. “Tebdili mekanda ferahlık vardır” derler çay bahçesi değiştirdik. İkimiz otururken telefonum çaldı. İzin alıp bahçesinde dolaşarak on beş dakika konuşup, döndüm. O sırada Gazetecilik Yüksek Okulu’nda okuduğunu duyduğum Erdoğan Doğan bey gelmiş,Yöre Haber gazetesindeki benim “PİYES” adlı yazımı okuyordu. Yazıyı okuyup bitirene kadar sessizce bekledik. Yazıyı bitirdi, gözleri dolmuş vaziyette: “Ne güzel yazmış. Yazıdaki çoban çocuğun değneğini atması, paşanın: “Al o değneğini evladım, insan ekmeğini kazandığı şeyden utanmamalı.” Demesi bana çok dokundu.Göz yaşlarımı tutamadım.” Dedi. Yüzlerimiz maskeli oturuyorken sözlerine devam etti. “Halis bey bu yazarı tanıyor musun? Sizin dönemde mi okudu?”diye sordu. Halis bey: “Evet, çok iyi tanırım. Şu yanımda oturan arkadaştır kendisi.” Deyince Erdoğan bey şaşkınlıkla bana bakarken; “Bırak Allah’ını seversen. Benimle eğlenme.”dedi. Şakacılığı her daim üzerinde olan Halis bey: “Vallaha, dinime, imanıma bu arkadaş.” Demesine gülüştük. Erdoğan bey -sağ olsun- bana iltifatlar etti. “ Bir yıldır, her Çarşamba bu bahçeye sırf sizin yazılarınızı okumak için gelirim.Ben de gazetecilik okudum. İyi yazıyı, kötü yazıyı ayırt edebilirim.Güzel yazıyorsunuz. Devam edin.” Dedi.Ben teşekkürlerimi arz ettim. Yazmaya devam etmek için güç verdiğini, bir gazetecinin övgülerinin benim için çok değerli olduğunu belirttim. Erdoğan bey sözlerine devam etti: “Aslında yöremizde yazılacak o kadar yaşanmışlık var ki; mesela benim babaannemin anlattıkları. Biz 93 Muhaciriyiz bilirsiniz. Bir olayı anlatayım: Göç yolunda, Anadolu’ya doğru gelirken çocuğu hastalanır, vefat eder. Korku içinde, her an ölüm tehlikesi altında olduklarından çocuğu gömemez, acele bir taşın üzerine bırakır, yollarına devam ederler. Gömmeye vakitleri yoktur. Annesi feryatlar eder; feryadı dağları, taşları inletir. Bir süre sonra çocuğun olduğu bölgenin üzerinde akbabalar daireler çizerek uçmaktadır. Bunu gören annenin yüreği dayanır mı? Akbabaların inip kalktıklarını gördükçe feryatlar ederek yoluna devam eder çaresiz. Çok acılar çekilmiştir bu topraklarda…” derken göz yaşlarını tutamadı. Biz de eşlik ettik. Bir süre sessizce oturup kendimizi toparlamaya çalıştık.. Gözleri yaşlı halde devam etti; “Bu acılar yazılmalı, kalıcı hale gelmeli diye düşündüm. Kitap, belgesel haline getirilmesi için çok çabaladım. Maalesef başarılı olamadım” dedi. Bir süre daha sohbetin ardından evlerimize dağılmak için vedalaşıp ayrıldık.Fırından taze bir pide aldım. Arabama doğru giderken Shell petrolün karşısındaki dükkanların merdivenlerin üzerine oturmuş Celal hocayı gördüm. Maskeli yüzüme bakarken; “Celal hocam nasılsın? Beni tanıdınız mı?” dedim. “Gazetedeki resminden tanıdım. Gözlerin oradaki gibi bakıyor. Hoş geldin Aamedim!” dedi. “Celal bey bir gün sizinle buluşalım, arkadaşları ve öğrencileri arasında bu kadar sevilmenin, sayılmanın sırrını bana anlatın da yazayım. Genç öğretmenlere rehberlik etsin.” Dedim.Bu sözüm üzerine uzun bacakları, uzun kolları rahatsızlığını anlatırcasına sağa sola kıpırdadı; “Estağfirullah!” dedi ve buluşmak üzere vedalaştım.Yazılarımın etkilerinden, yansımalarından  köşeye sığacak kadarını yazmak, sevincimi siz okuyucularla paylaşmak istedim.İlgilerine, ilginize teşekkür ederim.

Hakkında Mustafa TEK

Ayrıca bakın

MERHAMETTEN MARAZ DOĞDU

Bir inşaat mühendisi anlatıyor; “İnşaat mühendisliğinden mezun oldum. Devlet kurumlarında görev almak için iki yıl …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.