Bu gün pazartesi hafta sonu kısıtlaması kalktı. Benim gibi iki günlük kısıtlamayı evde geçirenler parklarda aldı soluğu. Parka girince banklarda oturanları taradım. Tek başına oturan, ben yaşlarda, saçları ağarmış ama değirmende ağarmamış olduğunu tahmin ettiğim bir adamı gözüme kestirip karşısındaki banka iliştim “günaydın!” dedim. Yerindekıpırdadı. Laflayacak birini bulmanın sevinciyle gülümsedi “günaydın!” dedi.
Böylece söyleşimiz başlamış oldu. Yaş ileri, ileri doğru planlar olmayınca laf döner dolaşır anılara gelir ister istemez. Boğazını temizleyip, kalçalarını sağ sol yapıp banka iyice yerleştirince güzel bir söyleşinin zeminini hazırlarmış oldu. Adı Adil olan adam anılarını anlatmaya başlayınca ben de içimden “Yüce rabbim yazacak konuyu verdikçe veriyor; kimi konu yanıma geliyor, kimi konunun yanına ben gidiyorum.” Diye düşünmeden edemedim. Adil bey başladı anlatmaya:
“Şimdi üstadım, ben ceza evindeyken…” deyip bir süre sessiz kaldı. O kısa sürede yüzüme bakarak yaşadığım huzursuzluğun tadını çıkardıktan sonra sözlerine devam etti: “Siz de kızıma gelen dünürlerin ruh halindesiniz biliyorum efendim. İzah edeyim: Kızıma dünür geldiler. Daha önceden tanışmıyoruz tabi. Ben bir ara “ben ceza evindeyken…” diye konuşmama başlayınca dünürcüler birbirlerinin gözlerine, sonra hepsi damat adayının gözüne; “sen bizi kimlerle muhatap ettin be çocuk?” der gibi baktılar. Sözlerime devam edince rahat bir nefes aldılar. Birazdan siz de rahat bir nefes alacaksınız merak buyurmayınız beyefendim.
Meslek lisesi elektrik bölümünden mezun oldum. Askerlik dönüşü girdiğim sınavla ceza evine elektrik teknikeri olarak atandım. Gardiyanlar beni mahkumla dolu koğuşa bırakır, kapıyı dışarıdan kilitlerlerdi. İçeride her türden mahkumla baş başa kalırdım. İlk günlerde çok korksam da zamanla alıştım. Elektrikçinin el aleti kontrol kalemi, pense ve tornavida olur bilirsiniz. Ben göğsüme cepli özel bir önlük yaptırdım. Malzemeleri ona koyar yeleğimi üzerine sıkıca kapatır işimi yapardım. Koğuşun elektrik arızalarını giderip, televizyon ve radyoların çalışmasını sağladığım için beni mahkumlar sevinçle karşılar; “Gönüllü mahkum” diye takılırlardı.
Koğuşa yeni bir mahkum gelmişti. Hangi suçtan geldiğini sorduğumda “yankesicilikten” dediler. Koğuş ağası: “Adil usta sen şimdi sigara paketini bana ver. İkimiz de imzalayalım. Yeleğin ve önlüğünün altındaki gömlek cebine koy. Bizim vurguncu bakalım senin sigaranı çalacak mı bir deneyelim.” Dedi. İmzaladığımız paketi gömlek cebime koydum. Üzerine tornavida önlüğümü ve yelek fermuarımı çektim çalışmaya başladım. Merdivene çıktım. Lamba ile uğraşırken merdiven sallandı düşmek üzere iken bir grup mahkum imdadıma yetişti beni kurtardılar. İşimi bitirdikten sonra, “Bak bakalım senin paket yerinde mi? “dediler. Baktım sigara paketi yok. Yankesici sırıtarak imzalı paketi bana uzattı. “Nasıl aldın yahu? “dememle; “senin arka cebindeki cüzdanda beş lira kağıt para ve bir de düğme var. Bak istersen” deyince cüzdanımda düğme olduğundan haberim yoktu. Cüzdanı açtım baktım gerçekten beş lira ve bir düğme vardı. Bu olaya çok şaşırmıştım. Ben merdivende düşme tehlikesi geçirirken o da yardıma gelmiş(?) o arada sanatını konuşturmuş demek ki…
Bir koğuşu ziyaretimde mahkumun biri: “Sen tornavidaları göğsüne gizleyerek geliyorsun ya, onun hiçbir faydası olmaz bilesin. Elli kişiyiz seni tutar tüm aletlerini ele geçiririz. Bu bizim için çocuk oyuncağı.” Dedi. Ben de: “Olsun ben yine de tedbiri elden bırakmayayım.” Dedim.
Bir koğuşun televizyonu çalışmıyormuş içeri girdim televizyonu tamir ettim. Tüm mahkumlar mutlu oldu. İçlerinden biri yanıma gelip; “sen iyi bir adama benziyorsun. Sana bir sır vereyim: Eğer ceza evinde isyan çıkacaksa koğuş sessizliğe bürünür, çıt çıkmaz. Öyle zamanlarda koğuşlara gelme.” Dedi. Bir yıl olmuştu ceza evine düşeli çok şükür nahoş bir olayla karşılaşmamıştım.
Bir koğuşa girdiğimde sessizlik dikkatimi çekti, “ne o isyan mı çıkartacaksınız? Sessizlik var da” diye espri yaptım güya. Ellerinde küçük kağıtlara yazı yazıp birbirine ve diğer koğuşlara gönderip sessizce isyanı organize etmişlerdi. Hemen beni kollarımdan yakalayıp yere yatırdılar. Sakladığım tornavida ile kontrol kalemini dedikleri gibi kolayca aldılar. İkisi kollarımdan tutup bir başkası boğazıma tornavida dayalı şekilde demir kapıya vurarak gardiyanı çağırdılar. Ben korkudan titremeye başladım. Tornavidayı boğazıma dayayan tutuklu kulağıma: “Korkma Adil. Sana bir şey yapmayız.” Dese de benim titremelerim geçmedi. Boğazıma tornavida dayayan mahkum babasını kesmiş öyle gelmişti ceza evine. Nasıl korkmam? Müdürü istediler. Müdür gelmeyince boğazımı çizdirip kan akıttılar. Bu durumu gözetleme deliğinden gören gardiyan müdüre durumun vahim olduğunu aktarmış olmalı ki, müdür geldi. Ne istediklerini sordu. İsyancı başı: “Günde iki öğün yemek, az ekmek veriyorsunuz. Doymuyoruz. Her gün yatağa aç giriyoruz. Yemeğimizin artırılmasını istiyoruz. Hasan’ı hücreye attırdınız. Ona işkence ediyorlar. Feryatlarını geceleri dinletiyor, bizi uyutmuyorlar. Onu koğuşuna göndermenizi istiyoruz. Eğer bunları yapmazsanız bu elektrikçiyi şişleyeceğiz.” dediler. Müdür biraz süre istedi. Verdiler. Bir süre sonra gardiyan gözetleme penceresini açıp: “Tamam bırakın Adil’i” demesiyle beni bıraktılar. Dışarı çıktığımda çok mutluydum ama bu korkudan sonra bir daha içeri girmemeye, istifa edip başka bir işe girmeye karar verdim. İstifa dilekçemi verdim. Müdür istifamı kabul etmedi. Bir ay izine gönderdi.
İzinden döndüğümde odamı toplarken bir gardiyan: “Müdür seni çağırıyor,” dedi. Müdürün odasına gittiğimde tayinimin Tedaş’a yapıldığını öğrendim.
Ya işte böyle arkadaş; ben ceza evindeyken…”
Ahmet.kocak16@hotmail.com
BEN CEZA
EtiketlerManşet
Ayrıca bakın
YUNANİSTAN GEZİM-3
Kavala’da arabamla bir tur attım. Tarihi kentin dar ve güzel sokaklarında dolaşmaya başladım. Buradaki insanların …