Anasayfa / Köşe Yazarları / BİRAZ DA SİYASET(4)

BİRAZ DA SİYASET(4)

Rakip adayları da kötülemek gereklidir. Bu işin doğasında vardır. Çoğunu hiç tanımam ama yanımdaki elemanlardan çaktırmadan rakip parti adayının adını öğrenerek: “Ramiz’e oy vermeyin. Günahı boynuna da basında tecavüzden yargılandığı yazıldı. Çalıştığı bankayı soyduğu, o para ile seçime girdiği söyleniyor. Hırsızın, arsızın tekidir. Eş cinsel eğilimleri de varmış diyorlar. Ne yani bir homoseksüele mi oy verecek benim vatandaşım? Asla vermez, vermeeez! Sakın ola ki o sapığa oy vermeyin. Eğer oy verirseniz elleriniz öte dünyada size şahitlik eder de cehennemin dibini boylarsınız.” Diye avazım çıktığı kadar bağırıyorum.
Yine adını yanımdakinden öğrendiğim başka bir kadın aday için; “Şimdi siz Sülbiye hanıma mı oy vereceksiniz? Asla böyle bir şey olmaz, olamaaaz! Sülbiye hanım dediysem lafın gelişi. Kocasını başka bir erkekle aldatmış diyorlar. Kocasından boşanmış iffetsiz birisidir. Şimdi de seçim çalışmalarını kırığı ile birlikte yapıyormuş. Kocasından boşanınca bir süre genelevde de çalıştığı söyleniyor. Ne yani benim tertemiz vatandaşım böylesine kirli bir kadına mı oy verecek?” gibi rakip adaylara da iftiralar ata ata propagandaya devam ediyorum.
Yine bir dinlenme ziyafetimizde; önündeki pahalı İskender kebaptan bir lokma alıp yaprak dönerin yarısı dışarıda geviş getiren adamımın biri:” Hocam Sülbiye’nin günahını aldınız. Kadın boşanmadı. Yanında gezen adam da kocasıdır. Keşke genelevde çalıştığını söylemeseydiniz. Biz size rakipleri kötüleyin dedik de iftirada Nirvana’ya ulaşın demedik. Duyarsa sizi mahkemeye verir.” Diye tembih ettikten sonra benim krediden ısmarladığım ikinci etle dolu, yoğurda bulanmış halde İskender’i ağzına atıyor, dudağına ve bıyığının kenarına bulaşan yoğurttan habersiz geviş getirmeye devam ediyordu.
Gecenin bir yarısı eve zor geliyorum bitkin bir haldeyim. Doktordan aldığım ilaçlarla ayakta durabiliyorum. Arada bir eşimin sözleri çalınıyor kulağıma: “Bey, sen neler söylemişsin öyle? Sülbiye genelevde çalışmışmış, bir başkası homoseksüelmiş. Sen onları hiç tanımazsın ki. Utanmıyor musun koskoca eğitimci bu iftiraları atmaya? Vazgeç bunlardan. Senin gibi saygın bir öğretmenden bir canavar yarattılar. Seçimden sonra insanların, öğrencilerinin yüzüne nasıl bakacaksın?” diyor beni sakin olmaya çağırıyordu ama yapacak bir şey yoktu. Bu yola çıkmıştım, oyunu kurallarına göre oynamalıydım.
Biliyordum ki öğrencilerim de ben izliyorlardı. Biri önüme çıkıp; “Hocam sizin gibi örnek aldığımız bir insanın ağzına iftiralar, yalanlar hiç yakışıyor mu? Bizi en güzel şekilde; dürüst, ilkeli, doğru insanlar olarak yetiştirdiniz. Sizi tanıyamaz olduk. ‘ele verdin talkını, kendin yutuyorsun salkımı’ durumu var. İnan Hasan hoca bizim öğretmenimizdi, bizim okulun müdürüydü demeye bile utanır olduk. “Ya şu vekil adayı Hasan sizin müdürünüzdü değil mi?” diye soranların sorularını bile araya laf karıştırıp yanıtlayamaz olduk. Yapmayın hocam yol yakınken vazgeçin. Bizi daha fazla utandırmayın.”dediklerini duyar gibi oluyorum.
Seçim sabahı beşte güç bela uyanıp en önemli mesaiye başladım. Elde kalan para akşama kadar tüm masrafları karşılayıp bitecek. Çok şükür ki ucu ucuna yetti para. Akşama kadar o okul senin, bu okul benim dolandım durdum. Akşama sonuçlar açıklanacak. Eve geldim geçtim televizyonun başına. Sonuçlar açıklanırken bitkinlikten gözlerim kapanıyor. Hanıma bol telveli kahve yaptırıp içtim ki gözlerim sonucu görmeden kapanmasın. Resmi olmayan sonuçları beklerken kanepede uyuya kalmışım. Telefonum hiç susmuyor. Sanırsın ki Türkiye’yi ben yönetiyorum da bakanlar, müdürler, amirler beni arayıp ne yapacaklarını soruyorlar. Ben sızıp kalınca hanım telefonun zil sesini kapatmış. Allah ondan razı olsun. Babadan kalan miras parası yetmeyince çekilen kredinin suyunu çekmesi üzerine gelen derin uykunun tadına doyum olmuyormuş üstadım. Ben sabah saat ona kadar deliksiz uyumuşum. Tuttuğu takımın şampiyonluk karşılaşmasını izlemek için statta yerini alıp aylardır beklediği maç başlayınca uyuyakalan biri gibiyim. Sabah uyandığım gibi televizyonu açtım. Bir yandan da ev halkına soruyorum kazanıp kazanmadığımı. Aldığım yanıt: “Ne kadar güzel uyudun. Uyurken seni seyrettim bebekler gibi uyuyordun? “ İyi de benim sorduğum sorunun yanıtı bu değil ki. Sonucu söylemekten imtina etmeleri kazanamadığımın ilk işaretiydi. Kara haber alıştıra alıştıra verilirdi. Televizyon bir türlü bizim ile gelmiyordu. Telefona sarılıp il başkanını aradım. Sonucu sordum başkana. Başkan: “Hocam bu ne rahatlık? Yoksa akşamdan uyudun mu? Bizim parti oylarını binde bir oranında artırdı. Büyük(?) bir başarı söz konusu.” diye akşamdan sabaha kadar herkese söylediği, ezberini keserek; “ Ya başkan boş ver bizim partiyi. Ben kazandım mı? Onu söyle.” dedim. Başkan yine ezberleyip herkese söylediği kalıpla devam etti: “Teessüf ederim hocam. Sizden hiç beklemezdim. Hayal kırıklığına uğradım inan. Ben yok biz varız. Partimizin başarısı sizin için önemli değil mİ?” “Başkan başlatma senden de partinden de ben kazandım mı? Onu söyle hemen.” Dedim. Ağzını ahizeye iyice yaklaştırdığı şom ağzından; “Hocam eskiden sekiz vekil çıkarmıştık. Şimdi bir vekil fazla çıkardık. Gerisini sen anla.” Dedi. Ben bir an on ikinci sırada olduğumu unutup: “O ben miyim yoksa?” başkanın ahizeden uzaklaştırdığı dudaklarından azalan sesi geldi: “Hayır siz kazanamadınız ama partimiz kazandı. Bu büyük(?) başarıda sizin payınız yadsınamaz. Her şey için teşekkür eder, iyi günler dilerim.” Derken ahizeyi kapattı. Ahize miydi kapanan yoksa benim dudaklarım mıydı bilemedim. O saatten sonra bir ay sürecek bir sessiz döneme girdim.

Hakkında Mustafa TEK

Ayrıca bakın

ORTAOKUL ÖĞRETMENLERİMİZ-1

Sarıkaya Ortaokulu’nda 1970-1971 Eğitim-Öğretim yılı başladı. Öğrenciler ve öğretmenler ortaokul olarak kullanılan betonarme yeni binanın …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.