Facebook profilinde Ahmet Fuat Candır yazıyor. “Ç” harfi ile internetin bir sorunu var galiba benim soyadım da hep “Kocak” olarak geçiyor. Belki de doğru olmuştur bu. Çandır yerine Candır olması daha çok yakışmıştır müftü Ahmet Fuat’a. Hakikaten Ahmet Fuat Can’dır!
Aslen Çandırlı oldukları için soyadlarının Çandır olduğunu , “Kadılar” diye anılmalarının da Akdağmadeni kadısı olan büyük dedelerinden geldiğini, sonradan Büyükçalağıl köyüne yerleştiklerini anlatır. Babası imam olan müftümüz, ‘ben babamdan ileri oğlumdan geriyim’ sözünü doğru çıkarmıştır.
2015 yılında annem vefat etti. Köyde cenaze işlemlerinin telaşı, annemi kaybetmenin acısı içindeyken misafirlerden genç bir adam dikkatimi çekti. Konuşmaları, davranışları iyi bir eğitim aldığını, iyi bir insan olduğunu gösteriyordu. Telaş ve acı arasında tanışma olanağı bulamadım. Çarşı Camii’nde öğle namazı sonrası annemin cenaze namazı için saf tuttuk. Baktım o tanımadığım genç adam cami imamından aldığı, kendisine büyük gelen, sık sık uzun kolunu geriye doğru sıyırdığı imam kıyafetleri içinde cenaze namazını kıldırdı. Annemi toprağa verdikten sonra acımızı paylaşan o gençle tanıştım. Adlarını duyup tanışamadığım Menduha teyzemin oğlu, Şenpazar müftüsü Ahmet Fuat Çandır imiş meğer.
Duruşu, saygılı davranışları, bir de kan çekmesinden olsa gerek kanım ısınmıştı. Tanıştıktan sonra kısa süre sohbetimiz oldu. Ta Şenpazar’dan(Kastamonu ilçesi) kalkıp cenazeye katılmasından çok memnun olmuştum. Artık sosyal medyadan yazışmaya ve telefonla konuşmaya başladık. Zaman zaman tartışmalarımız oldu. Bir öğretmenle imamın- hele de bir müftü ise- tartışması doğaldı. Seviyeli bir üslupla sosyal medya özelinden fikir tartışmalarımızı devam ettirdik..
İkinci kez görevli olarak Almanya’ya Din Ataşesi olarak gitti. Görevi bitince Bursa Harmancık ilçesi müftülüğüne atandı. Bursa’ya gelince yüz yüze konuşma, daha yakından tanıma fırsatım oldu. “Torunum Ahmet Erdem’in Mersedes Sevdası” yazımda yaşanmış bir olayı yazmıştım. O da yazımın kahramanlarından biriydi. Bursa’nın zengin semtlerinden birinden bir villa aldı. Güler yüzlü, tatlı dilli, hoşgörülü bir insan olduğundan arada takılırdım; “Ahmet Fuat hocam ben rahmetli Özal gibi zenginleri severim. Seni de seviyorum.” Der, yanında sebebini de eşantiyon olarak ilave ederdim; “Yanlış anlama bir beklentim olduğundan değil. Zengin insan mutludur. Mutluluğu etrafına da bulaşır. Sizden bir şey beklemez. Bir zararı dokunmaz.” Derdim.
Babadan dededen kalma malı paylaştığımızı duyunca beni aradı: “Ahmet abi “ben zenginleri severim” dersin ya, artık ben de seni seviyorum.” Dedi, gülüştük. İçten, cömert, dürüst, şakacı bir insan olması daha çok ısınmama neden oldu.
Aldığı villanın sahiplerini tanıyordum. İflas edip perişan olmuşlardı. “İçindeki eşyaları bize satsın. Hem hatıralarımız, hem de gereksinimimiz var.” Dediler. Fuat hocama durumu izah ettim. Seve seve kabul ettiği gibi; “Ne parası? Ben zaten o eşyaları verecek birilerini arıyordum. Senin boş daireni onlara kiralayalım. Eşyaları oraya taşıyalım. Bir yıllık kirasını ben ödeyeyim. Orada otursunlar siz de uygun görürseniz.”dedi. Karşı taraf kabul etmeyince gerçeklenmeyen iyiliğini sayın müftünün hanesine yazdım bile.
Görevini layıkıyla yerine getirdiği gibi kısa sürede Harmancık ilçesine bir konferans salonu, bir kütüphane ( her görüşten yazarın kitaplarını özellikle koydu. Benim kitabımı da kütüphaneye bağışladı) kazandırdı. Bir yılın sonunda Orhaneli müftülüğüne atandı. Yoluna emin adımlarla yürürken sırada Bursa il müftülüğü, diyanette daire başkanlığı, DİB başkan yardımcılığı var. Herkes ayağını denk alsın derim. Zaten bir yazısında hayaliniz olsun dediği imamlara kendi hayalinin bunlar olduğunu yazmıştı.
Farklı bir müftü olmasında; defalarca gittiği hac ve umrelerin, Avrupa’da uzun yıllar imam ve ataşe olarak görev yapmasının çok payı olduğunu düşünüyorum. Farklı oluşunu hem kendisi ile sohbetlerimden hem de yazdığı yazılarından biliyorum. Dergilerde yayımlanan yazılarını Facebook sayfasından da paylaşmaktadır. O da benim gibi uzun yazar, okuyucuyu kana kana doyurur, “elhamdülillah bu gün de fikren, dinen iyice doyduk,” dedirtir.
Eski görev yerindeki dostları ile irtibatını hiç koparmaz. Hakikatlidir. İmamlarına devamlı ağaç dikmelerini, camilerin geniş bahçelerine sebze, meyve ekmelerini tavsiye eder ve denetler.
Yılbaşı ile ilgili bir yazısında: “Ben de bir Müslüman olarak aktif kullandığımız takvime göre 2021 yılına girdim. Benim için de yeni yıl heyecanı, mutluluğu, merakı, ilgisi var. Yeni yıla girmenin heyecanını çevremle paylaşmaktan mutluluk duyuyorum. Çünkü girmiş olduğumuz yeni yıl beni de etkileyecek çevremi de etkileyecek…” Yazarak Yılbaşı kutlamanın bir sakıncası olmadığını belirtmiştir. Sıradan bir müftü, “kopyala yapıştır”cı, bilinenleri aktarıcı değildir. Kendi aklıyla, kendi görüş ve düşüncelerini yazmaya, aktarmaya özen gösterir.
Yine başka bir yazısında Almanya’da kurs öğrencilerini motive etmek için bir toplantı düzenler. Amaçları başarılı kişileri konuşturarak çocukları motive etmektir. Başkonsolosu örnek konuşmacı olarak davet ederler ki; başarılı öğrenim hayatını anlatsın da çocuklar onu örnek alsınlar. Başkonsolosun işi çıkınca yardımcıları konuşmayı kendisinin yapmasını söylerler. O da: “benim eğitim hayatım başarısızlıklarla doludur. Hangi başarımı anlatayım?” Diyerek alçakgönüllülüğünü gösterdiği gibi konuşmasında da öğrencilik ve meslek hayatındaki başarısızlıklarını, her düşüşünde kalkışını bir güzel anlatır.
Yazılarına sayfasında erişmenizi okumanızı, her yaz kendisinin “sıla-i rahim” dediği Sarıkaya ziyaretinde kendisiyle tanışmanızı tavsiye ederim. Ahmet.kocak16@hotmail.com
